4 Ekim 2008 Cumartesi

Sorunumum Sorusu..

arkasından bakarken hayatın o demir ve soğuk parmaklıklarının


aramakta gözler ve de ne kadar yanlız..


nedir ki ayrılık dediğin?


bir elveda sadece..


yanlız acıtan o değil ki..


ardında bıraktığın boşluk..


nasıl dolacak onuda bir söyle..

verilmemiş mektuplar...(2)

kağıtlara yazılmış birer kelimeydik biz
birbirini tamamlayan
özgürce
oradan oraya uçarken
çarptığımız yaprakların
titremesiyle sarsılan
ufak yüreğimizin zindanlarında
zincire vurulmuşlken
ellerimiz dokunmuştu birbirine
sızlayacağını bile bile
tenimizi birleştirmiştik
kayan yıldızların
geride kalan ışığıyla sevişmiştik
defalarca
yüzümüze çarparken kasveti
ölmün
soğuk nefesiyle alay etmiştik
yanılmamıştık oysa
severken bir an bile düşünmeden almıştım
seni yüreğime gizlice
herkesten saklamıştım
sen bağıra çağıra şarkılar söylerken
çok korkuyordum
ama
aldırmamıştın
gideceğini biliyordum birgün
ama
yazılan mektuplar seninle olmalıydı
bilmeliydin neler yaşadığımı
ama olmadı
öylece kaldı cebimdeki zulamda
VERİLMEMİŞ MEKTUPLAR...

3 Ekim 2008 Cuma

verilmemiş mektuplar... (1)

aslında çok yaralı kaldı onlar sana yazılmış birer kitabeydi her kelimesi yangınlar içinde tutuşup yok olurken alınmış yollara uzanan ömrümün uzun uzadıya sallanan temeline döktüğüm tohumlardan fışkıran birer meyve gibi tatlıydı aldığım her nefesteki sensizliğin yangını oysa sen ve ben ve yarım kalmış şiirler ve yırtılmış uzunca yazılar yalnızlığımı paylaştığım ve martılarım ve kırlangıçlarım ve karıncalarım ve sonunda ben VERİLMEMİŞ MEKTUPLAR'ımla azıcık yarım kalmış ateşle oynayan çocuğun titreyen ellerine yapışmışcasına akıttığım kanımın süzülüşündeki asalet gibi yalnız ve sade...

2 Ekim 2008 Perşembe

Veremediğim ayrılık mektuplarım (5)


Bir soluk gül avuçlarımda. bakışlarımı merkezine dikmişim, belki saatler geçmiş. Ne düşündüğümün farkında değilim.. İçimde verilen savaşın tek kurbanıyım.. Birtanem..


Artık sen diyemiyorum. Çünkü senden geriye tortuların kaldı.. Deşeledikçe dağılıyor, dağıldıkça toz oluyor, korkuyordum.. Anladım ki birtanem senden geriye, bende hiçbirşey kalmamış.. Biliyormusun, artık yüzüm de gülüyor..


Hatırlandığında bir tebessümden ibaret kaldın dudaklarımda.. Sadece bir çift tatlı söz gibi kaldın, anılarımda ki sen..


Gerçi; artık geçmişin de bir anlamı kalmadı..Geçti ve gitti.. Geleceğimin mimarı olmaya karar verdim.


Yanlızlığın ayrıcalığının farkına vardım. Artık bağımlı değilim hiçbirşeye.. Bir nevi aydınlanma belki de..


Artık ne seni, ne bizi düşünür oldum..


Artık sadece kendimi düşünüyorum..


Ağlamıyorum, gülüyorum..

Veremediğim ayrılık mektuplarım (4)

Sevgili sevgilim;
Klasik bir başlangıç olsun istedim, "hep uçuk kaçıktın" derdin ya..!
Normal bir mektupmuşcasına başlamak istedim..
Sonunu getirememekten korktuğum gibi, birde ne yazacağım hakkında bir fikrim yok gibi.. Günler monoton geçiyor, birkaç ufak ayrıntı dışında; herşeyim seninle ama sensiz.. Hasta oldum, geçti.. umursamıyorum, aklımda fikrimde sen vardın, öyle yada böyle bir şekilde bir kaba sığdırmaya çalışıyorum.. Fakat olmuyor, ne yapsam yerini dolduramıyorum..
Lanet Olsun!

(Her ayrılıklar gibi bu da mutlu son ile bitti. Ummazdım böyle olacağını, ama hayat türk filmi değil ki!)

Veremediğim ayrılık mektuplarım (3)

ne kadar arabesk oldu günler değilmi? parçalar isyan ve sitem, hasret ve özlem dolduruyor ruhuma..
hasta oldum bir de.. sanki hiç bakanım yokmuş gibiyim.. annem ilgileniyor elbet, lakin senin yokluğunda hastalık bir başka çileli gibi.. çıktım gezdim, kaldırımları teptim, karanlıklara girdim, çıktım, ağladım, sustum.. eve geldim, ve yine hissettim ki yalnızım..
bir çare bulmaya çalıştım, lakin yine aynı sonuca varıyordum; sensizim..
hep senden bahsediyorum değilmi?
o eski kitaba tekrar bakmak istedim. kurumuş çiçeği avucumda parçalayıp, tozunu dağlara savurmak istedim. ama kıyamadım.
yanına yeni bir gül koydum.
yalnız kalmasın diye..
senelerce verilen emekler, alışkanlıklar ve sonucunda alınan neticeler.. belki unutuluyor ama yarası derin kalıyor.. deniz kenarına gittim, şarap aldım, içtim. sonra da sahilde oturdum..
ne kadar gariptir ki hastayım ve yatıp dinlenmem gerekirken, ben; senin benim yanımda neden olmadığının muhakemesini yapıyordum ve sarhoştum..
eve geldim. yorganıma sarıldım. ve düşüncelere daldım..
sen prenses, ben prens ve büyük bir krallık..
ne kadar mutluyduk bilemezsin..

"Kıssadan Hisse"

Ayrılık mektupları bile boş yazılırken ellerimden,
Ne seni geride bırakabildim ne de hayallerimi..

" Sen "

Sen olmadan ne kadar karanlık,
Düştüğünün bile farkında olmadan..

Alıp başını avuçlarının arasına,
"Keşke" deyip yada "aslında"..

Bir olmak ruhunda yeniden,
Anlamak derin bir nefeste..

Sensiz geçen her günün acısının,
Veremem ki hesabı, kitabını..

Yanlızım..

Hatıralarım, gün ışığı gibi doğarken,
Her gece nefesim karışsa nefesine..
Yanlızım, kitabını yazdım,
Sensizim, yine de ağlamadım..

Git.. Yine de ağlamazdım..
Git.. Yine de yanlızım..

30 Eylül 2008 Salı

gitme...

sonkez öpmek istiyorum alnını
gideceksin nasılsa
ben yalnız
geceyle başbaşa kalacağım
unutulmuyor işte
ne kadar unutmak istesende
gidemiyorum ben senin gibi arkamı dönüpte
istemiyorum bu yalnızlığı
ağlıyorum kimseye söylemeden
gitme sevgili
aldığım nefesimsin
gitme sevgili aydınlık günüm
tek yaşama sebebimsin
gitme sevgili canım yanıyor
dayanamıyorum sensizliğin verdiği ağır yenilgiye
gel al yüreğimi
gitme...

giderken sessizce (2)...

saklıyorum yıllardır
bir parça
düşlerimde sancılı
uykular özlem bulutlarıyla sarılı
gitmek istedim
çok uzak o ülkeye
ama
istanbul bırakmadı
keskin acılar içinde yandı canım
her yanım kan
her parçam can çekişiyor
gitmemeliydin
benden taşınıp zamansız
kalmalıydın bir tutam aşkla
sorgulamadım sevgini hiç
gitmez dedim
beni bırakıp sancılarımla
gitmez
korkuyorum uzun zamandır
duyamamanin verdiği ızdıraptan sesini
kırlangıçlarımda göç yolunda
gittiğin günden bu yana
martılarımda gelmiyor
karıncalarım çıkmıyor toprağın altından
yüzüme bile bakmıyorlar sensiz benim
dün yine düşündüm
uzadıkça sen haylimde
hayalim uzadı seninle
taa gizli ülkemize gittim seninle
gece uyurken
seni izledim yine
yanaklarına dokunmak istedim
öyle masumdunki
izledim öylece
kaç saat geçti bilmiyorum
en saf halini görmek
en savunmasız
en samimi halini görmek
anlatılmaz bir duygu
o an sarılmak istedim
ama
imkansızdın yine
bir hayalden ibaret dünyamda
gidemedim
bütün geçmişimize rağmen
terk edemedim istanbulu
ve
seni
o
eşsiz benzersiz sevdamızı bırakamazdım
sen benim hayatıma öylsine işlemişken
beni öylesine sarıp sarmalamışken
damarlarımdan yüreğime
acımadan yürümüşken
nereye giderdim
oysa sen gittin
arkana bönüp bakmadan
bir an düşünmeden
öyle umursamaz
öyle vurdumduymaz gittin
arkanda nasıl bir dünya bıraktığını düşünmeden
görmeden
öylece sessiz sedasız gittin
yıllarca yanacağını bile bile
canımı acıtarak gittin
umudumu koynunda saklayıp
gizlice yaralar açarak
beni yıkarak
umarsız
öfke dolu
sancılı gecelere bırakarak gittin
biz olmalıydık
sarılmalıydık birbirimize
hani ikimizede yetecekti sevgin
söz vermiştin bana
gitmeyecektin
ey sevilen
seni hala iki kişilik seviyorum
biri sen
biri de
sensizliğe
bir türlü alışamayan
ben
hoşçakal...

sen hayatsın...

yıllarca sakladım
birgün geldiğinde
kınından çıkaracağım sevdamı
ufuklarında dans edecek ruhlarımız güneşin
kana kana içeriz ab-ı hayatı
üzülme sevgili
bir hayal değilki bendeki sen
bir yangın özlemle bekleyen
kör karanlık geceyi
umuda yapılan yolculuk değilki bendeki
umudun adıydın zaten sen
sayfalarca yazılmış roman
acımasızca
bileklerimden süzülen kan
beynimi saran tutsaklığım
hiç bitmeyen yangınım
susmak bilmeyen türküm
ölümün bile korktuğu hayatım
bir damla suyum
ciğerlerimi parçalayan öksürüğüm
her defasında bırakacağım deyip
elime aldığım sigaram
umarsızca damarlarıma işleyen dumanim
herşeye inat
gülümseme sebebim
en tatlı busem
ilk değil
tek sevdam
ölümle alay edişim
yeniden uyandığım yarınım
çayımın tadı
gecemin tek sancısı
öyle büyüksün ki içimde
ruhum sığmıyor bedenime
öylesine bir günsün işte
mutlaka yaşanılası...

giderken sessizce...

kim bilir kaç defa yaralandın
umutsuzca
bırakıp gitmek zorunda kaldığında
kaç defa
savruldun rüzgarında usulca
uzaklara bakarken
hayal ettiğin sevgilinin
yokluğuna alışmak zorunda kaldığını
binlerce defa yanmaya hazırdın oysa
ürpertiyor bedeninde dolaşan yalnızlık
çaresizliğine lanet etmekten kararttığın
kaçıncı gecen
kaç defa
ışıkları sönerken ışıkları sokağın
uyuyamadığın oldu
aslında
epeyce zamandır
uyumak bile fark etmiyor
yirmidört saati sevgilinin hayali
öfke dolu
zehir zemberek
sabahın ilk ışıkları
inatla gözkapaklarına çarpıyor
biraz daha acıtmak için canını
alip yalnızlığı
gitmek gerek bazen sessizce
cebinde acılarınla
ve
avuçlarında çaresizliğinle
o uzak şehre
sus
büyü artık kalbim
yalnızsın işte
sus ve gidelim...

hoşçakal hayat...

son durağında ineceğim hayat
fazla yordun beni
biliyor musun
artık seni yaşamak istemiyorum
öfke dolu aşklarımı
en samimi sevişmelerimi
sımsıcak sohbetlerimi
sana hediye bırakıyorum
sessiz sedasız
sadece ceketimi alıyorum
sen
başka aşkları harca keyfince
bu son konuşmamız seninle
en azından bunun değerini anla
sus
bu defa ben konuşacağım
hayır sana kızmıyorum
dedim ya
son cümlelerimi kurup
sonra sessizce gideceğim
neyse
hiç dinlemedin beni
bak sustum
hoşçakal...

28 Eylül 2008 Pazar

Mezar..

Ölürsem;
O günden önce yani..
Öylece gibi de görünemiyor..
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni..
Ve de o yanıma gelirse,
Tepemde bir de çınar olursa,
Taş maş da istemez..

Nazım Hikmet..

O Çocuk..

Hayat bir mavi gözlü çocuk,
Oynardı bahçemizde..
Elleri sıcacık, yüreği kocaman..
Al beni yüreğine çocuk..
Sar beni sevginle
Ölmem o vakit yaşarım acımadan..