7 Aralık 2008 Pazar

öylece bak sadece...

sonsuzluğun kuytularında yok olsun düşlerim
gözlerin değdiğinde yüreğime
ve
öylece kalsın hayatımın buz tutmuş ufukları
yalnızlığa adım adım giderken
sensizlikle sarılsın ruhum
bir gece
yıldızların ışığıyla aydınlanır
terk edilmiş şehrim
ve
üzerinden geçerken martılarım
konuşurlar seni
yüklenmiş sevdanı karıncalarım
bana getirsin ellerini
ve
kırlangıçlarım anlatsın seni
dokunduğun tenime
öylece sus ve bak sadece
iliklerime işlesin yokluğun
ağlamamalıyım
sana
sus ve bak öylece
yok olup giderken ellerinde...

cansu'ya itafen...

4 Aralık 2008 Perşembe

uzaklardasın...



dalarsa birgün gözlerim uzaklara
ve
sensizliğe içilmişse yeminlerim
ayrılık günü gelecekse sensiz
ufuklarında kaybolacaksa ömrümün karanlığım
öylesine bir türkü mırıldanırım ıslıkla
biraz yalnız
biraz öfkeli
biraz sancılı
ama seninle dolu yine ey sevgili
gözlerimden dökülsün sevdam
aksın
denizlerle dans etsin
ve
sadece sana söylesin yine
''seni seviyorum''...

12 Kasım 2008 Çarşamba

Seviyorum..

karanlık gecelerimde hüznümle boğuşurken beni mutlu eden hayaletim,
başımı göğsüne yasladığım da bana güven veren sevdiğim,
yanındayken kendime geldiğim,
hava alabildiğim nefesim,
canıma can katan ömrüm,
beni bu hayata bağlayan yegane nedenim,
seni seviyorum!
seni ve bana verdiğin bu mutluluğu seviyorum!
seni ve bana verdiğin bu huzuru seviyorum!
iyiki varsın ve iyiki benimsin sevdiğim..

Hazal Birol..

7 Kasım 2008 Cuma

Ütopya

Susuz gecelerimin tekrarında ki hüznümü aktarıyordum, ateş ile satırlara..
Sonsuz elemimi anlatan, acılarımın sırtımda ki ezeli rekabetini..
Düşünmenin acı verdiği bir hayal dünyasına keşif yaptım..
Diz boyu bataklıklarında, edebi değeri olmayan lakerdalar doluyordu..
Gecesi, gündüzü, yalan duvarlarından akıtan, bir servi ağacı dalı gibi, eğilip bükülen yürekler vardı..
Sancılar içinde atarken adımlarımı, aklım bin parça, fikrim ise gamsız idi..
Işığı sonunda, deniz feneri..
Klavuz kaptansız gemimde, sonsuz yürek deryalarında karaya otumuştum..
Anlatımsız hikayeler üşüşürken başıma, tek fısıldadığım şehadet sendin..
Ölüm üzerinde destanlar yazabilirim sevgili..
İmgeler aklımda binbir kur yaparken, deli dansları ile..
Sessizliğin çığlığı kulaklarımda sen oluverirken..
Odak noktamı kaybediyordum..
Dalıyordum senli hülyalara; tam kalbinden, en kırmızısından..
Yüreği avucunda seken, seyyah gözleri vardı bulutlarımda..
Aşılan duvaların adam gibi gölgelerine terkettim onları ya..
Zamansız ayrılıklar şehri içini boşaltıyor yüreğime, binbir elem dolu zehri ve kasveti ile..
Ve tekrar tekrar acıyorum, senin ellerinsiz üşüyen bedenime..
Yanlız, acırım ruhuma, soğuk bedenimde hapsolan yanlızlığı ile..
Devam eden çile satırları, koyu kırmızı damlalar ile akarken kalemimden, terkediyorum sevdamı, bülbül yanlız kalsın, hasret kalsın gülüne..
Provasını yaptığım sözlerimi tekrarlıyorum, çenemde acı bir sinsilik cümlesi gezinirken..
Sorumsuz veledini bırakmış zaman ellerime, zaten soğuk avuçlarım, birde ıslanırdı, kasvet dolu kaprisleri ile, donardı..
Arkası yarınlarımın sahne arkasısın benim beynimde..
Filmimde ölemeyen jöndün, bir nevi hayallerimde..
Kesiyorum satırlarımı kan ile..
Yanlız imzam bir komik yine..
Adı;
Ne bileyim..
Sen yine..
Yarattığım ütopyamın terkedilmiş şehrinde..

5 Kasım 2008 Çarşamba

ruhsuzluk

kaybolan yıllar ardından ağlayan gençliğim,
üstüne basıp geçtiğim gözyaşları ile..
umursamaz bir eda kaldı artık yüzümde..
sanki bir hayal ürünü elimdeki fotoğraflar,
bakıpta usanamadığım belki de..

4 Kasım 2008 Salı

sevdam, sevda türküm

adını koyamadığım yaznlızlık türküm,
inadına boy veren kardelen çiçeğim,
isimsiz köyünde adressiz çobanım,
yanlız gecemin yıldızı,
sevda satırlarım,
yürek acım,
deli sevdam,
benim ruhum,
bir tanem,
hayatımın kadını,
kadınım,
hatunum,
seni seviyorum..
H..

31 Ekim 2008 Cuma

gelmelisin sevgilim...

düşlerimiz vardı ellerimizde yok olan
sessizce giderken sevgili
arkasından öylece izlemekle yetindik sadece
onsuzluğun ızdırabına sürüklenirken yüreğimiz
sesini duymadık bile
taa ki canımız yanana kadar
işte o zaman yüreğimizi dinledik
ve
susup sevgiliyi bekledik
gelecekti
gelmek zorundaydı
yoksa boşuna mı çekilecekti onca acı
yoksa
yoksa boşuna mı ölümlere uyanacaktık her sabah
gelmeliydi sevgili
gelmeliydi ve
sarmalıydı bedenimizi sonsuza kadar...

30 Ekim 2008 Perşembe

baba(!)

alfabenin iki harfi. biri sesli biri sessiz. iki hece. tek kelime. yanyana gelince anlam kazanan kimilerince, kimilerince de boş bir kelimeden ibaret.
sohbetler arasında geçtiği zaman kiminin yüzünü güldüren, kimi için ise sadece acı.
herkes ister başını okşayacak birini. bu insanın babası olmasını ister. ama işte hayat insana insanın istedklerini değil de kendi istediklerini yaşatıyor. kimilerine sıcak bir gülümsemeyi doya doya yaşatırken kimilerine o sıcaklığı, güveni, yaptığı ve yapacağı bütün hatalara rağmen affedip kucaklayacağı iki adet kolu çok görmekte.
bazılarının babaları ölmüştür; yaşayamaz o güzelliği (güzel mi acaba gerçekten). o sıcaklığı bulamaz başka yerde. sevgilide, annede, abide, ablada, kardeşte, arkadaşta, dostta...
kimilerinin babası o çok küçükken terk etmiştir. affedememiştir bu yüzden. ki haklıdır da. o hayatı bütün kötülükleriyle, olumsuzluklarıyla, zorluklarıyla göğüslemek zorunda kaldığında o eli uzatmamıştır. bir gün bile görememiştir hissedememiştir o güveni. yalnızdır hayatın zor mücadelesinde...
birde yanındayken bile babası onsuz olanlar vardır. işte en zor olanı budur. yanındadır ama yine de yanında değildir. elini uzatsan elin havada kalır öylece bomboş. sırtını dayasan karanlıkta kaybolursun. çünkü arkanda değildir. yıkılırsın. dizlerinin üstüne çöküp ağlasan yanından geçip gider umarsızca. uyurken kabuslarla kan ter içinde uyandığında sarmaz seni. bir bardak su getirip saçını okşamaz korkma diyerek. sokakta kavga etsen dayak yesen gelmez seni korumak için. ölümden dönsen bile bir damla yaş dökmez. yanlış yola girdiğinde uyarmaz, kollamaz seni. canın yanar çevrendekil insanların babalarıyla şakalaştığını, oyunlar oynadığını, sohbet ettiğini gördüğünde. neden diye soramazsın. neden benim babam böyle değil diyemezsin. çünkü baba kelimesi boştur artık senin için.
oysa istediğim cebimde harçlık değil, üstüme en pahalı markalı kıyafetler alması değil, istediğim ev ya da araba değil ya da dünyaya sahip olmak değil. tek istediğim yanımda olmasına rağmen çok uzağımda olan insana içten sıcacık bir ''BABA'' dediğimde bana sarılan ama gerçekten içinden gelerek sımsıkı sımsıcak sarılacak bir çift koldu. o unuttuğum insanın bir türlü baba diyemediğim insanın sıcaklığıydı. ona düşünmeden sırtımı yaslayabilecek güveni hissetmekti.
tamam tamam susuyorum ağlamayacağım bu defa da.
hoşça kal ismini söyleyemediğim adam. sevgisini, sıcaklığını, samimiyetini hissedemediğim adam.
HOŞÇA KAL...

Sen

Ayrılırken,
Kollarından kesiliyor kollarım..
Ardında bıraktığı şavkı,
Mavi derinliğin yakamozunda,
Üzülüveriyorum..
Yine bensiz yatacaksın..
Olsun gülüm..
Gölgem uzanıveriyor, tutuyor ellerinden,
Ve sen hep kollarımdasın..

29 Ekim 2008 Çarşamba

dostlarıma...

zamandı var olan
yarım yamalak düşlerin arkasında
bir çift siyah gözle bizi izleyen
konuşan saatlerin
tıkırtılarıyla boğuşan uykulu gözlerimiz
parçalanmış
bitmek üzere olan son rüyalarıydı ömrümüzün
kıskaca alınmış soluklarımız gibi kesik
ve
acılı öksürüklerle atılan zehirdi
hayatlarımızdan kopan saniyeler
ve
yalnızlığın ürperten soğuğuydu kullanılan yaşamlarımız
sessizce çekip giderken
ve
omzumuza alıp ölüm denilen ceketi
son bir veda için uğradığımız dostların iç burkan sarılmalarıydı
içimizi acıtan
oysa bir vedaya sığmamalıydık
uzun uzadıya sohbetlerle gitmeliydik yüreklerinden
yine buluşacağımızın son teminatını vererek
şimdi veda ediyoruz
ama
üstümüze çektiğimiz toprağın koynunda buluşacağız
şimdi gönül rahatlığıyla söylüyorum
hoşça kalın...

23 Ekim 2008 Perşembe

ve sen...

ufacık bir mutluluk parçasıydı
seni
bana getiren
ve
ardına bakmadan koynuma giren
usulca sevişen ruhlarımız gibi
bembeyaz bir sayfaydı bedenin
ve ellerin
dokunduğunda bedenimi ateşler içinde bırakan
ve gözlerin
derin derin iç geçirten
ve dudakların
ateşler içinde yanmama sebep
ve sen sevgili
ve sen
beni uysal bir aşkın koynuna atan
ve sen
beni tanrıya aşkla bağlayan
ve sen
içimde sadece sen...

22 Ekim 2008 Çarşamba

Kavrayış

pişti günler geceler, akıl taşımda,
anlamayı anladım..
olgun meyvaları güzünde ağarırken,
yaşamayı öğrendim..
yeniliklere kapı açabilmenin huzuru,
geride kalan anıları,
yalanları,
unutabilmeyi öğrendim..
olgunlaştıkça yüzüm,
derin sancısıydı hüzün..
ölmeyi öğrendim, ölmeye inat..

19 Ekim 2008 Pazar

yine herşey aynı sen ile bitti..

unutmadığım ayrılıklarım inerken gözüme,
su çiçeği misali gözyaşıyla,
yeni,
yine bir başka sen varsın..
kör olayım o zaman,
belki göremem hayallerimi..
bir tutam öksürük acıtırken,
göğsüme,
sen ile bastırdım ellerimi..
artık bir başka yüz var,
yüzünde..
düşmanım, hülyalı mehtaplara,
göğsümde sen yok iken..
hasta oluyorum.
son sigaram, duble rakım, sen lokmam,
yine umursayamıyorum kendimi.
diyorum ya can içim;
masamda sen yokken,
ölümde,
haram..

Bilemeyeceksin ki

avuçlarıma keder ektim,
gözyaşımla yeşerttim,
ve sen yine yoktun..
hep meyveleri ben yedim..
kopararak çığlıkları yüreğimden,
sanatkar elleriyle, biçim verdim.
resim oldu, heykel, nota
hep bunları ben bildim..
kalem tükendi yazamadım,
sen, tükendi sevemedim,
alıştım ayrılığına..
ayrılıkta bitecek ama,
yine hep ben ağladım..

İfadem..

hayat yüklü katar katar yıkar acıları,
istifini bozmadan, ben yıkılırım..
acıymış anlayabilmek, kaderi..
birde götürdükleri olmasa..
yalan yemin etmişiz oysa ki,
ne çok sevdik be! diye..
belli ki yazmışlar mağrur..
ne götürür, ne katar ah bilinmez..
bir serseri misali, o zaman,
naramı çakarım gecelerime,
ağlarım, belli etmem, susarım,
içimdeki fırtınada
kaybolan denizciye..

Şehadet

ölüm gibi soğuk hayallerim,
binerken omuzlarım ezilirdi..
ölürken bile altın kıymetinde,
şehadet gibi fısıldamak adını..
göklere inat, ölüme inat..

18 Ekim 2008 Cumartesi

hayatımın beyaz sayfasına...

üstüme örtüp yanlızlık duvarlarını koynuma alıyorum hayalini içimde savrulan kinim ve sana olan büyük sevdamla birlikte yarım yamalak boş kalan ellerim cebimde zulalanmış gri bir hüznün tablosu gibi yarım ben. gideceğim birgün ve sen benimle birlikte ellerinle sardığında ellerimi gideceğiz dünyamızın en güzel sayfasına...

16 Ekim 2008 Perşembe

onlara...

susmak isterdim
denizler gibi kavgada düşmeden
son nefesimde ismini söylemek sessizce
kimseye değil
sana fısıldamak
öylesine göçüp giderken dünyadan
ve
öylesine yaşamışken hayatı zindan gibi
her yanı sen
her yanı ben
ve her yanı işkence ibo gibi
ve her yanı kahramanlık
mahir gibi
bir kurşun alnımda
öylece çekip gitmek...

12 Ekim 2008 Pazar

Sevdamın Destansı Sözleri.

noktaları unutulmuş imlasız sevdamın,


dağlara yazdığım destansı sözlerinde yaşayan sen..


ne yaşatabildim seni destanlarımda bir kahraman gibi..


ne sen beni yaşayabildin bir roman tadında...

11 Ekim 2008 Cumartesi

sevmek mi diyorsun...

seni seviyorum demek mi yaşarken seni peki o zaman...
seni sevdim hemde çok
seni düşünürken sevdim
yüreğim yandığında sevdim
uzaklara gittiğinde sevdim
beni terk ettiğinde sevdim
yanımdayken sevdim
yemek yerken sevdim
televizyon izlerken sevdim
öperken hayalini seni çok sevdim
elimi ilk tuttuğunda çok sevdim
gözlerime baktığında çok sevdim
yürürken çok sevdim
nefes alırken çok sevdim
uyurken bile çok sevdim
düştüğümde çok sevdim
bileklerimden süzülürken kanım seni çok sevdim
koşarken çok sevdim
yorulup dinlendiğimde çok sevdim
okula giderken çok sevdim
okul çıkışı çok sevdim
buluştuğumuzda ayrı bi sevdim
birlikte uzanırken çimlere çok sevdim
zayıf not aldığımda çok sevdim
seni isterken çok sevdim
rüyalarımda seni çok sevdim
seni seviyorum dediğinde çok sevdim
git dediğinde çok sevdim
su içerken çok sevdim
yalnızken çok sevdim
otobüse bindiğimde çok sevdim
şiir yazarken çok sevdim
sana mektuplar yazıp veremediğimde çok sevdim
hasret çekerken sana çok sevdim
güldüğümde çok sevdim
güldüğünde daha çok sevdim
sarılırken çok sevdim
çalışırken çok sevdim
tartıştığımızda çok sevdim
evlenme teklifimi geri çevirdiğinde canım yansa da çok sevdim
sigara içerken çok sevdim
arkadaşlarımla konuşurken çok sevdim
boğulana kadar içerken çok sevdim
tanrıdan seni isterken çok sevdim
hastalandığımda çok sevdim
seni onunla el ele gördüğümde çok sevdim
seni aldattığımda çok sevdim
sustuğunda çok sevdim
konuşurkende çok sevdim
ağladığında çok sevdim
kahkahalarla dolu dolu güldüğünde çok sevdim
çaresizken çok sevdim
okulum bittiğinde çok sevdim
son mektubunu okurken çok sevdim
şarkı dinlerken çok sevdim
rüzgar eserken çok sevdim
güneş doğarken çok sevdim
güneş battığında bile çok sevdim
dünya dönerken çok sevdim
kar yağdığında çok sevdim
yağmur yağarken ayrı bi sevdim
ve
sen bunu okuyamayacaksın ama ben seni yine çok seviyorum
kıyamet kopana kadar da ÇOK SEVECEĞİM...

10 Ekim 2008 Cuma

Veremediğim Ayrılık Mektuplarım (6)

Geride Kalanlar Rüzgar ile Dağılıp Gitti..

Bu son mektubum sana.. Eline ulaşmıyacağını bildiğim son mektubum.. Bu nedenle kısa kesmek istiyorum..

Her nefes alışımda kısa geçen anlarımda, yokluğunun muhakemesini yapmaktan sıkıldım. Çünkü artık tamamen olmadığının farkına vardım. Ve bir daha olamayacağının da farkındayım.. Bu yüzden yüreğimi dağladım ve kapanan bu yara ile mazimde tatlı bir gülümseme olarak kaldın..

Artık sevgi sözcükleri de anlamsızlaştı..
Gidişini bile unuttum..
Seni unuttuğum gibi..
"Bitti.."

Mektup.

Kırık dökük hayallerim üstünde gözyaşlarım, zincir misali boğan yüreğimi senin acındı.. Üstüne birde soğuk ve yanlız yatağım, ne kadar alışılabilir ki, söyle.. Bu kirli paslı dünyaya..? Uçup giden balonunun ardından anlamsızca ağlayan bir velet gibi, mavi gözlerle bakarken gecelere, doğmayan dolunaya üzülürdüm.. Sensiz doğsa da lanet ederdim zaten.. Söyle nasıl alışılabilir ki bu kirli, paslı gecelere, sevişmemizin sıcaklığı hala bırakmamışken bedenimi? Üşüyen ellerimi senin yokluğunda koltuk altlarımda ısıtırım belki.. Ne sen yoksun artık, ne de senin sıcaklığın yatağımda..

9 Ekim 2008 Perşembe

Yangınım..

İnandığım tüm değer yargılarımı kaybetmeme yol açan sendin. Ne var ki seninle yeniden temellendi dünyam.. Lakin onca emek boşunamıydı ki terkedecek kadar yüzsüzleşebildin söyle..?


Unuturum aşkı zamanla..


Gözyaşlarımı da silerim


Zaten yanlız olan ben


Yaktığım gecelerime yanarım..


Soğuk esen rüzgarımla


Tekrar tekrar üşürüm..


Gecelerim olmadan,


Yaktığıma yanarım..

şiir gibi yaşarken seni...


gökyüzünde ararken gözlerini
içimde kopuyordu sevdanın yangınları
gitme sevgilim
yalnızlık korkutur beni
sisli karanlık o gecede
gitme sevgilim
cebimde sakladım sensizliği
avuçlarımda sıkıyorum
gitme sevgilim
öylesine yanarken içim
seni öylesine isterken
damarlarımda acımasızca dolaşırken
kanımla birlikte
gitme
yaşanmışlıklarımızla birlikte
ikimiz gidelim
uzak ülkemize
seninle...

dostuma...


dostluk muydu
sarıp sarmalamak düşünmeden
yada
bir ekmeği paylaşmak
bir bardak suyun yarısını ona sunmak
aynı yatakta uyuyabilmek
sohbetini özlemek
onsuz gezmeyi zehir zemberek bilmek
sevgiliden öte sevmek
ayrı düşünce gözyaşı dökmek
can deyince ilk onu bilmek
yada
ne bileyim
karanlıkta sarılmak ve anlatmak sevgiliyi
ömür boyu aynı yolda yürümek...
dostum seni seviyorum hemde koskocaman...

8 Ekim 2008 Çarşamba

senin kokundu kalan...


derin
bir
koku
kaldı
teninden
bana
ayrılıklar
şehrinde
dolaşırken
ve
uykusuz
geceler
yaralı
bileklerimden
süzülen
kanlarla
birlikte
akan
sevgin
ve
sensizlik
ve
öfkem
ve
acılarım
ve
ben
sadece
sensiz ben...

Gecesiz

Sorumsuz bir velet gibi geliyordu,


Döktüğüm gözyaşlarıma bile aldırmadan..


Kamburum çıkıyor, eziliyordum,


Ne geceler yaşadımda,


Sensiz olanı gibi olmadı asla..

Söylenmeyenler

derdest, bedbaht bir hayat.. ne kadar ki ardı sıra gelen talihsizlikler..


üzülecek bir durum yok aslında.. neticede tecrübe edinmek de var bir yerde..


Aslında üslubum arabesk gibi.


yanlız; sevdalarımı, hasretimi, sitemimi ve yanlızlığımı


arabesk anlatıyorsa neyleyim söyleyin!


kırılmaca, gücenmece yok! sert mizacım yadırganabilir, hatta kaba bulunabilir..


lakin insan sever bir formda kalmayı yeğliyorum.


çok sosyal olduğumda söylenemez..


kişi önce değerlerimi hakettiğini ispatlamalı..


yani bir nevi güven duyulmalı.


konuşurum. konuşulur.


binanaleyh dinlemekten feyz alırım.


dinlerim, irdelerim, tartışırım, katıştırırım..


belki iyi, belki değil; yardım etmeyi severim..


severim.. sevmek isterim.. ben böyleyim..

7 Ekim 2008 Salı

Yüreğimin Sahibine Sesleniyorum


hayat.jpgDiyorum çünkü; yüreğimin sahibi artık sensin. Kontrol senin ellerinde.


İstediğini yapabilirsin. Buna engel olamam..


Yazmak kolay geliyor.. Neden mi? Günışığı esir ediyor gözlerinde beni..


Sözler de sahipsiz kalıyor. Belki gecelerimde hayallerimle yenebiliyorum bu korkaklığı..


Korkaklık dedim çünkü; sadece senin karşında imlasızca titriyorum..


Belki de sevginin ağır yükü omuzlarımda olduğu için eziliyorum..


Bunu sana anlatmak o kadar zor ki..


Şehirlerden kaçıyorum, geride kalan ise yüreğim.. Onu ellerine bırakıyorum.


Uzaklardan sana sesleniyorum; "seni seviyorum".. Duyman önemli değil..


Kalbinin her attığı her an, inan ki benim sana biraz daha bağlanışımı anlatıyor..


Özlemek istiyorum. Özleyemiyorum, çünkü hayalin her an gözlerimin önünde..


Haykırmak istiyorum; İstanbul'a seni sevdiğimi; aşkının acı sesi boğuyor kelimelerimi..


Bir ben kalıyorum geride, gidenler sana geliyor. Yanlız bu beden yalancı..


Ruhum sana daima kurban..


Bunları sana sonsuz dağlardan haykırarak söylemek istiyorum ama, yüreğim engel oluyor..


İstisnasız kısılıyor sesim; sana olan heyecanımdan..


Çünkü ben seni seviyorum..


Ve istisnasız sevmekten çekinmiyorum..


Belki en iyi yapabildiğim şeyde sevmek..


Sadece Seni..

giderken susmak gerekiyor değil mi...


gül yapraklarına sarılmış yoncaydın sen
ömrüme akarken öylesine dökülmüş
şiir tadında bir masaldın
koynumda susarken
şehrin
kör karanlık ışıklarıyla dalga geçiştin sen sayfamda
öylesine bir gün olmalıydın
yalnızca bana ait
defalarca tekerrür etmeliydi
seninle öpüştüğümüz o an
kimseyi umursamadan
sarılmalarımız gibi olmalıydı ayrılığımızda
bir demet tebessümle son bulmalıydı
öyle sessiz sakin değil
çığlıklar atarak
kavgalı olmalıydı
ellerimden süzülürken kanım
sende akmalıydın içimden
parmak uçlarıma
parmak uçlarıma değmeliydi tenin
ürpermeliydin
gitmek gerekti bazen çok uzaklara
sen sevda türkülerinle gitmeliydin
ve
gittin sessizce
birşey söylemeden
öylece yarım kaldı bak yine
suskunum
hoşçakal...

6 Ekim 2008 Pazartesi

verilmemiş mektuplar... (3)

gel demek kadar zordu sana sevdiğimi söylemek. birgün sessizce kulağına fısıldamanın umuduyla yaşamak vardı en zor anları bile bunu düşünerek geride bırakmak sonsuza kadar seninle olmak vardı. kuşkusuz büyüktün benim için dünyayı fazlasıyla dolduracak kadar hemde. bir türlü anlatamadım sana bunu. dinlemeyi bilmedin, dinlediğinde ise hep gözlerimin içine baktın. ben titremekten ağzımı bile açamıyordum sen sessizce gülüp giderken yanımdan içimde kopan fırtınalar savuruyordu bütün vücuduma acımı. damarlarımdaki kanın gezindiğini hissedecek kadar sert darbelerle pompalanıyordu bedenimdeki kan. söyleyemedim sana seni seviyorum diyemedim. sustum öylece seni izledim saatlerce. sustum ve sen gittin...

yarım yamalak ben...

kırılgan yapraklarından süzülüyor hayat ey sevgilim
yarına koşarken
dökülen taşlarımı toplamak kadar eğlenceliydi nefes almak
ve
sana sarılmak kadar acıydı gidişin
öfkeliydin biliyorum
aldatmadım diyemem seni
aldattım seninle gizli gizli
hemde sen yanımdayken
aklımda yine sen vardın
aldattım seni hemde defalarca
ama
bir başka bedende tende değil
sen benimleyken
aklımda da seninle seviştim sadece
aldattım seni hemde defalarca
sen giderken
içimde kaldı bir parça silüetin
sustum sevgili
yalnızca sen kaldın
benden gitmeyecektin
yalnız sen beni terk etmeyecektin
yalnız sen gittin sevgilim
yarım yamalak bir ben
yalnızca ben...

günahlarımla gitmem gerek...

akan günahlarımın sıcaklığıyla
yanarken yüreğim
hayatımın
son noktasında dökülen
gözyaşlarımda temizlenecek belki
kirli yalanlarım
yıkılsın istanbul
yağan yağmurlarda sönsün
hayatımın
yarım kalan senleri
ve
benleri için asılan
bütün yalnızlıkların karanlığıyla
acırken nefesim
titreyen ellerimde kaybolsun
ölüme verdiğim sözlerim
sen yoksan eğer...

Veda Mektubu..

birgün gidersem bu şehirden aniden,


ne üzülürüm, ne de özlerim içimden..


arkamda bıraktıklarım; avunur, durur..


sadece ayrılık olur lafta kalır,


sevda yanlız kalır..


ağlarım, umutsuzum, belkide yalnızım..


ama senden ayrılır, koparım..


şehirlerin içinden geçerim giderim,


bir sen kalırın içimde, yüreğimin dibinde..


taşırım sevdanı, ağır bir yük gibi


azığım, katığım olur, susuzluk olur,


dökülürüm, koparım, gölgemi terkederim,


yine de isterim seni yanıma, yüreğime..


birgün yazabilirsem, yüreğime adını kazırım..


sensiz geçen günlerime.. adını okurum..


şehirlerin içinden geçerim, giderim..


bir sen kalır içimde, yüreğimin dibinde..

4 Ekim 2008 Cumartesi

Sorunumum Sorusu..

arkasından bakarken hayatın o demir ve soğuk parmaklıklarının


aramakta gözler ve de ne kadar yanlız..


nedir ki ayrılık dediğin?


bir elveda sadece..


yanlız acıtan o değil ki..


ardında bıraktığın boşluk..


nasıl dolacak onuda bir söyle..

verilmemiş mektuplar...(2)

kağıtlara yazılmış birer kelimeydik biz
birbirini tamamlayan
özgürce
oradan oraya uçarken
çarptığımız yaprakların
titremesiyle sarsılan
ufak yüreğimizin zindanlarında
zincire vurulmuşlken
ellerimiz dokunmuştu birbirine
sızlayacağını bile bile
tenimizi birleştirmiştik
kayan yıldızların
geride kalan ışığıyla sevişmiştik
defalarca
yüzümüze çarparken kasveti
ölmün
soğuk nefesiyle alay etmiştik
yanılmamıştık oysa
severken bir an bile düşünmeden almıştım
seni yüreğime gizlice
herkesten saklamıştım
sen bağıra çağıra şarkılar söylerken
çok korkuyordum
ama
aldırmamıştın
gideceğini biliyordum birgün
ama
yazılan mektuplar seninle olmalıydı
bilmeliydin neler yaşadığımı
ama olmadı
öylece kaldı cebimdeki zulamda
VERİLMEMİŞ MEKTUPLAR...

3 Ekim 2008 Cuma

verilmemiş mektuplar... (1)

aslında çok yaralı kaldı onlar sana yazılmış birer kitabeydi her kelimesi yangınlar içinde tutuşup yok olurken alınmış yollara uzanan ömrümün uzun uzadıya sallanan temeline döktüğüm tohumlardan fışkıran birer meyve gibi tatlıydı aldığım her nefesteki sensizliğin yangını oysa sen ve ben ve yarım kalmış şiirler ve yırtılmış uzunca yazılar yalnızlığımı paylaştığım ve martılarım ve kırlangıçlarım ve karıncalarım ve sonunda ben VERİLMEMİŞ MEKTUPLAR'ımla azıcık yarım kalmış ateşle oynayan çocuğun titreyen ellerine yapışmışcasına akıttığım kanımın süzülüşündeki asalet gibi yalnız ve sade...

2 Ekim 2008 Perşembe

Veremediğim ayrılık mektuplarım (5)


Bir soluk gül avuçlarımda. bakışlarımı merkezine dikmişim, belki saatler geçmiş. Ne düşündüğümün farkında değilim.. İçimde verilen savaşın tek kurbanıyım.. Birtanem..


Artık sen diyemiyorum. Çünkü senden geriye tortuların kaldı.. Deşeledikçe dağılıyor, dağıldıkça toz oluyor, korkuyordum.. Anladım ki birtanem senden geriye, bende hiçbirşey kalmamış.. Biliyormusun, artık yüzüm de gülüyor..


Hatırlandığında bir tebessümden ibaret kaldın dudaklarımda.. Sadece bir çift tatlı söz gibi kaldın, anılarımda ki sen..


Gerçi; artık geçmişin de bir anlamı kalmadı..Geçti ve gitti.. Geleceğimin mimarı olmaya karar verdim.


Yanlızlığın ayrıcalığının farkına vardım. Artık bağımlı değilim hiçbirşeye.. Bir nevi aydınlanma belki de..


Artık ne seni, ne bizi düşünür oldum..


Artık sadece kendimi düşünüyorum..


Ağlamıyorum, gülüyorum..

Veremediğim ayrılık mektuplarım (4)

Sevgili sevgilim;
Klasik bir başlangıç olsun istedim, "hep uçuk kaçıktın" derdin ya..!
Normal bir mektupmuşcasına başlamak istedim..
Sonunu getirememekten korktuğum gibi, birde ne yazacağım hakkında bir fikrim yok gibi.. Günler monoton geçiyor, birkaç ufak ayrıntı dışında; herşeyim seninle ama sensiz.. Hasta oldum, geçti.. umursamıyorum, aklımda fikrimde sen vardın, öyle yada böyle bir şekilde bir kaba sığdırmaya çalışıyorum.. Fakat olmuyor, ne yapsam yerini dolduramıyorum..
Lanet Olsun!

(Her ayrılıklar gibi bu da mutlu son ile bitti. Ummazdım böyle olacağını, ama hayat türk filmi değil ki!)

Veremediğim ayrılık mektuplarım (3)

ne kadar arabesk oldu günler değilmi? parçalar isyan ve sitem, hasret ve özlem dolduruyor ruhuma..
hasta oldum bir de.. sanki hiç bakanım yokmuş gibiyim.. annem ilgileniyor elbet, lakin senin yokluğunda hastalık bir başka çileli gibi.. çıktım gezdim, kaldırımları teptim, karanlıklara girdim, çıktım, ağladım, sustum.. eve geldim, ve yine hissettim ki yalnızım..
bir çare bulmaya çalıştım, lakin yine aynı sonuca varıyordum; sensizim..
hep senden bahsediyorum değilmi?
o eski kitaba tekrar bakmak istedim. kurumuş çiçeği avucumda parçalayıp, tozunu dağlara savurmak istedim. ama kıyamadım.
yanına yeni bir gül koydum.
yalnız kalmasın diye..
senelerce verilen emekler, alışkanlıklar ve sonucunda alınan neticeler.. belki unutuluyor ama yarası derin kalıyor.. deniz kenarına gittim, şarap aldım, içtim. sonra da sahilde oturdum..
ne kadar gariptir ki hastayım ve yatıp dinlenmem gerekirken, ben; senin benim yanımda neden olmadığının muhakemesini yapıyordum ve sarhoştum..
eve geldim. yorganıma sarıldım. ve düşüncelere daldım..
sen prenses, ben prens ve büyük bir krallık..
ne kadar mutluyduk bilemezsin..

"Kıssadan Hisse"

Ayrılık mektupları bile boş yazılırken ellerimden,
Ne seni geride bırakabildim ne de hayallerimi..

" Sen "

Sen olmadan ne kadar karanlık,
Düştüğünün bile farkında olmadan..

Alıp başını avuçlarının arasına,
"Keşke" deyip yada "aslında"..

Bir olmak ruhunda yeniden,
Anlamak derin bir nefeste..

Sensiz geçen her günün acısının,
Veremem ki hesabı, kitabını..

Yanlızım..

Hatıralarım, gün ışığı gibi doğarken,
Her gece nefesim karışsa nefesine..
Yanlızım, kitabını yazdım,
Sensizim, yine de ağlamadım..

Git.. Yine de ağlamazdım..
Git.. Yine de yanlızım..

30 Eylül 2008 Salı

gitme...

sonkez öpmek istiyorum alnını
gideceksin nasılsa
ben yalnız
geceyle başbaşa kalacağım
unutulmuyor işte
ne kadar unutmak istesende
gidemiyorum ben senin gibi arkamı dönüpte
istemiyorum bu yalnızlığı
ağlıyorum kimseye söylemeden
gitme sevgili
aldığım nefesimsin
gitme sevgili aydınlık günüm
tek yaşama sebebimsin
gitme sevgili canım yanıyor
dayanamıyorum sensizliğin verdiği ağır yenilgiye
gel al yüreğimi
gitme...

giderken sessizce (2)...

saklıyorum yıllardır
bir parça
düşlerimde sancılı
uykular özlem bulutlarıyla sarılı
gitmek istedim
çok uzak o ülkeye
ama
istanbul bırakmadı
keskin acılar içinde yandı canım
her yanım kan
her parçam can çekişiyor
gitmemeliydin
benden taşınıp zamansız
kalmalıydın bir tutam aşkla
sorgulamadım sevgini hiç
gitmez dedim
beni bırakıp sancılarımla
gitmez
korkuyorum uzun zamandır
duyamamanin verdiği ızdıraptan sesini
kırlangıçlarımda göç yolunda
gittiğin günden bu yana
martılarımda gelmiyor
karıncalarım çıkmıyor toprağın altından
yüzüme bile bakmıyorlar sensiz benim
dün yine düşündüm
uzadıkça sen haylimde
hayalim uzadı seninle
taa gizli ülkemize gittim seninle
gece uyurken
seni izledim yine
yanaklarına dokunmak istedim
öyle masumdunki
izledim öylece
kaç saat geçti bilmiyorum
en saf halini görmek
en savunmasız
en samimi halini görmek
anlatılmaz bir duygu
o an sarılmak istedim
ama
imkansızdın yine
bir hayalden ibaret dünyamda
gidemedim
bütün geçmişimize rağmen
terk edemedim istanbulu
ve
seni
o
eşsiz benzersiz sevdamızı bırakamazdım
sen benim hayatıma öylsine işlemişken
beni öylesine sarıp sarmalamışken
damarlarımdan yüreğime
acımadan yürümüşken
nereye giderdim
oysa sen gittin
arkana bönüp bakmadan
bir an düşünmeden
öyle umursamaz
öyle vurdumduymaz gittin
arkanda nasıl bir dünya bıraktığını düşünmeden
görmeden
öylece sessiz sedasız gittin
yıllarca yanacağını bile bile
canımı acıtarak gittin
umudumu koynunda saklayıp
gizlice yaralar açarak
beni yıkarak
umarsız
öfke dolu
sancılı gecelere bırakarak gittin
biz olmalıydık
sarılmalıydık birbirimize
hani ikimizede yetecekti sevgin
söz vermiştin bana
gitmeyecektin
ey sevilen
seni hala iki kişilik seviyorum
biri sen
biri de
sensizliğe
bir türlü alışamayan
ben
hoşçakal...

sen hayatsın...

yıllarca sakladım
birgün geldiğinde
kınından çıkaracağım sevdamı
ufuklarında dans edecek ruhlarımız güneşin
kana kana içeriz ab-ı hayatı
üzülme sevgili
bir hayal değilki bendeki sen
bir yangın özlemle bekleyen
kör karanlık geceyi
umuda yapılan yolculuk değilki bendeki
umudun adıydın zaten sen
sayfalarca yazılmış roman
acımasızca
bileklerimden süzülen kan
beynimi saran tutsaklığım
hiç bitmeyen yangınım
susmak bilmeyen türküm
ölümün bile korktuğu hayatım
bir damla suyum
ciğerlerimi parçalayan öksürüğüm
her defasında bırakacağım deyip
elime aldığım sigaram
umarsızca damarlarıma işleyen dumanim
herşeye inat
gülümseme sebebim
en tatlı busem
ilk değil
tek sevdam
ölümle alay edişim
yeniden uyandığım yarınım
çayımın tadı
gecemin tek sancısı
öyle büyüksün ki içimde
ruhum sığmıyor bedenime
öylesine bir günsün işte
mutlaka yaşanılası...

giderken sessizce...

kim bilir kaç defa yaralandın
umutsuzca
bırakıp gitmek zorunda kaldığında
kaç defa
savruldun rüzgarında usulca
uzaklara bakarken
hayal ettiğin sevgilinin
yokluğuna alışmak zorunda kaldığını
binlerce defa yanmaya hazırdın oysa
ürpertiyor bedeninde dolaşan yalnızlık
çaresizliğine lanet etmekten kararttığın
kaçıncı gecen
kaç defa
ışıkları sönerken ışıkları sokağın
uyuyamadığın oldu
aslında
epeyce zamandır
uyumak bile fark etmiyor
yirmidört saati sevgilinin hayali
öfke dolu
zehir zemberek
sabahın ilk ışıkları
inatla gözkapaklarına çarpıyor
biraz daha acıtmak için canını
alip yalnızlığı
gitmek gerek bazen sessizce
cebinde acılarınla
ve
avuçlarında çaresizliğinle
o uzak şehre
sus
büyü artık kalbim
yalnızsın işte
sus ve gidelim...

hoşçakal hayat...

son durağında ineceğim hayat
fazla yordun beni
biliyor musun
artık seni yaşamak istemiyorum
öfke dolu aşklarımı
en samimi sevişmelerimi
sımsıcak sohbetlerimi
sana hediye bırakıyorum
sessiz sedasız
sadece ceketimi alıyorum
sen
başka aşkları harca keyfince
bu son konuşmamız seninle
en azından bunun değerini anla
sus
bu defa ben konuşacağım
hayır sana kızmıyorum
dedim ya
son cümlelerimi kurup
sonra sessizce gideceğim
neyse
hiç dinlemedin beni
bak sustum
hoşçakal...

28 Eylül 2008 Pazar

Mezar..

Ölürsem;
O günden önce yani..
Öylece gibi de görünemiyor..
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni..
Ve de o yanıma gelirse,
Tepemde bir de çınar olursa,
Taş maş da istemez..

Nazım Hikmet..

O Çocuk..

Hayat bir mavi gözlü çocuk,
Oynardı bahçemizde..
Elleri sıcacık, yüreği kocaman..
Al beni yüreğine çocuk..
Sar beni sevginle
Ölmem o vakit yaşarım acımadan..

27 Eylül 2008 Cumartesi

Veremediğim ayrılık mektuplarım (2)

Ardından çok düşündüm, boş vaktim çok oldu.. Ardından; giderken bıraktıklarına kafa patlattım. Kilo verdim, 7, belkide 8 kilo..
Her ne kadar üzüldüğümü belli etmek istemesem de, içten içe parçalanıyordum, dağılıyordum..
Aslında; detaylı düşündüm de, aklımda bıraktığın izlerden; net olarak bir tasavvur çıkaramıyorum..Sadece mutlu anlarımız kalmış. Benlik korunma mekanizmasıymış bu, bir kitapta okudum..
Geceleri daha fazla düşer oldun aklıma, daha ağlamaklı gibiyim sanki, daha acıklı bir durumdayım sanki..
Unuttum terkedildiğimi yalnızlığıma, ayrıldığımızı unuttum.. Kendime yalanlar söylüyorum.. Yüzüm yine gülüyor, yine gülebiliyorum.. Yanlız geceleri farkettim ne kadar yalnız olduğumu..
Ah o değilmidir; insanın içine oturan, alıştıklarını bir anda, bir kenara koymak..?
Mehtaplar bile sensiz daha soluk sanki, ayışığı bile aydınlatmıyor, geceler daha karanlık..
Söyle ben ne yapayım? Gecelerim.. Yanlız.. Karanlık..

Ne diyebilirim ki..?

İsyan günlerimde umuttun..
Aşkım, sevdam bütün sıfatlarımdın,
Adını koyamadığım yazımdın,
Erinip gidemediğim mezarımdın,
Doğum günüm, mutlu dünüm, ölümümdün,
Ve sen bunları bilerek gittin..
Ne diyebilirim..

Umut..!

Gelecek yarınlarda umutlu bakışların
Gözlerinin anlattığı sevdaların
Bakıp da kıyamadığın dı belki..
Umut taşıyan gözlerinin içinde
Yanıp sönen yarınlar
Ver onları bana dostum!
Ver ki yanalım yarınlara
Aydınlansın umutlarımız..

Aşk Arabeskmidir?

Şuursuzca yazdım seni,
Duvarlara, kağıtlara..
Kalbimdeki yazını,
Yine de silemedim
Hiç silemedim..

Gittin..

Artık ne yüzün kaldı, ne hüznün..
Gülüşün kayboldu, verdiği hislerinin..
Acın kaldı, gamın kaldı, boş kaldı,
Yanlızda güzel anların veyahut
Olduğun zamanların..
Bedenin kayboldu..
Ruhun kaldı.

Terket !

Yanlızlığa oynar yüzler,
Unutur aşkı, unutur sevgiyi..
Gelişigüzeldir.. Terkedilir..
O anda bile yanlızlık söylenir.
Bırakıp da yanlız olmak gibi..

gözyaşımın faturası..

neydi beni bu kadar acıtıp da zevk alan?
neydi beni bende bu kadar yalnız koyup seyreden?
özümde ruhum, ruhumda yalnızlık seyrederken,
ne sensiz yaşayabildim, ne de seninle yanlız olabildim
yanımda olsaydın da ağlasaydım
yanımda olsaydın da gülebilseydim..
bilirim artık yoksun, yoksunluğunun krizindeyim..
sensiz ağlayan ruhuma yabancıyım
sensiz, sensizliğe düşmanım
ki sende değeri varmı gözyaşımın?

aldattıktan sonra...

sana olan sevgim ağır geldi
yüreğim kaldıramadı
kendimi
başkalarıyla avuttum
o zaman da
seni kaybettim
ve
şimdi ne sende
ne de kendimde buluyorum kendimi
artık ölüme daha da yakınım
''seni kendimden geçip sevdim''
demiştim
şimdi
senin için
ölüyorum...

giderken...

sakın gelme
sensizliğe alıştım çünkü
hayatımı düzeltiyorum
senden arta kalanları
sabahları çağırıyorum
ne geceler sildim bu şekilde
karanlığıma aydınlık olmadın
bari bırak beni de
sensiz
gündoğumu yaratayım kendime
yeni ufuklar
yeni yarınlar
nedense hep uzaktın
yanımdayken bile
sensiz bıraktın
karanlıklara hediye ettin
emsalsiz aşkımı
nerdesin
nerde o büyük aşkın
herkes kıskanırken aşkımızı
terk etmek miydi
payımıza düşen
bu muydu bizi
diğerlerinden ayrı kılan
bu muydu
ikimize yetecek aşkın
karanlıkta haykırdım
rüzgara fısıldadım
seni sevdiğimi
biliyordum
sana ulaşamayacaktım
ve ben hep sensiz olacaktım
rüyalarıma bıraktım artık
hayallerime gömdüm seni
ne seninleyim
ne de
kahve gözlerin var yanımda
üzülme
ben sevgime sustum
seni ölüm gibi özlesemde...

ölüme giderken...

istanbul soğuk
sensiz daha da zor
kıvılcım kalmadı
tutuşsa
yaksa beni
can içinde kalsam
kanların
yüreğime dokunan yok
ölüm içinde kalsam
sessiz
bir kerelik nefes yok
karadenizde boğulsam
sensiz
dünde bekleyen yok
bugünde yolcu kalmadı...

iiki tanıdım seni:)...

komikti aslında o gün
sen yanlış bir rastlantıydın
yanlış tanışmamdın benim
gülüp geçseydim
bu kadar acı olmazdı
hayatımda
sen varlığını hissettirdin
yok saymam gerekirken seni
şimdi ise
sensizliği ödüyorum gecelere
her defasında
sana uyuyorum uykularımı
gelmen zor belkide artık...

gitme...

gittin ya
daha da karanlık gecelerim
gittin ya
ışık uğramıyor günlerime
ne olurdu affetseydin
bir parçamı alıp gitmek yerine...

sensizlik...

uzatıyorum sensizliği
zamanı olabildiğince hızlı
kırlangıçlar gelecek
ve sen
hava gitgide soğuyor
iliklerime
hatta parmak uçlarıma kadar
işliyor sensizlik
dün seni gördüm rüyamda
kucağını açmış
gel diyordun
gel ve sar beni
yüreğinde sakla sonsuza dek
bırakıp gitme
ölüm gibi
sessiz
soğuk
yalnız
acı
ve
sensiz...

kelebeğin ömründeyiz...

geç kaldık biz
sevmek için
kırıklar kaldı
belki tamiri yapılır
ama zor
artık dönüşü yok
bu son günü gibi kelebeğin
ilk ve son günü gibi...

senin başarın(!)

yadırgamadım gidişini
aksine
alıştım sensiz baharları yaşamaya
kim alır seni yüreğine
kim sever bilmem
ben gidiyorum
boynum bükük değil
ben elimden geleni yaptım
bu oyunda yenilen sen oldun
kalsaydın benimle
martılarla sende dost olurdun
sende
kırlangıçların kanatlarıyla uçardın
karıncanın yüreğinde arardın
küçücük yüreğindeki
o
büyük sevgiyi
ama olmadı
sen yenildin
mutlu ol başarısızlığınla...

:):):)...

hep aynıydı sözler
hepsi birbirinin benzeri
kulak asma hiç birine
sana söylenmeyen
tek sözü söylüyorum
sana tapıyorum...

zamana yayıyorum seni...

tarihe düştüm sensizliği
saat tıkırtıları arasında geçiyor artık
her an
tik...
tak...
tik...
tak...
daha kısa sensizlik
ileri aldım saati
daha doğrusu
seni...

birgün...

yalnızlık mı girdi içine yine
çok ağır oluyor değil mi
anlatamadım bende sana
yalnız kaldığım geceleri
karanlığa anlattım en son
yine tutamadım içimde
seni ve yalnızlığı
tüketiyorum hayatımdaki bütün solukları
sana
daha çabuk kavuşabilmek için
uzatmıyorum geceleri
yine yarımım
yine yalnızım
yine sensizim
ama birgün...

sensiz gidiyorum...

biliyorum
önce soğuyacak bedenim
ardından nefesim kesilecek
ve son olarak gözlerim
yarı aralı bir şekilde
yinede sen olmayacaksın
yanımda
biliyorum
sabahımda sensiz kalacak
gecelerim gibi
gözümdeki yaşta kuruyacak birgün
yapraklarım
sonbahara hazır olmayacak
ve
yine sen olmayacaksın yanımda...

seninle birlikte olmak yeter...

hangi sevda bitmemiş ki
yarım kalanlarla
gün olur
açılır kapılar sonuna kadar
üzülme
üzülme ey yar
filiz verir bütün ağaçlar
dağlardan getiririz berrak suları
günümüzü yaşarız doyana
karanfiller dağıtırız denizlerde
kırlangıçlarla uçarız
en göklerde
üzülme ey yar
ağlarız birlikte
sarılıp sımsıkıya sessizce
gizli
saklı
sır dolu
gözyaşlarımızı sileriz birbirimizin
ölüm dediğin nedir ki
onuda yaşarız birlikte
hangi hasret bitmemiş ki
çocuğun gözyaşlarında...

sensiz ben...

sıkıldım artık
yarınları kovalamaktan
düşlerimde yarım kaldı
sana hasret düşlerim
kıvılcımımı da yitirdim
yarınlara olan umutlarımda gitti
dünde kaldım
az gibi
çok gibi
ölüm verdim adına
sayfalarınıda yırttım ömrümün
denizine hasret şarkılarım
gün gibi yalnız
aslında benim gibi
uzaklarda aradım sesini
ömrümün ufuklarında...

sensiz...

hayatımın yaprak dökümündeyim
sen yoksun
ve
ölümün ensesindeyim beş mevsimdir
her sayfası
köşe bucak
sen
yazıyor
ve biliyorum ki
sen bu akşamda
gel-me-ye-cek-sin
ve biliyorum ki
ben
sensiz...

yine biz...

yazılacak o kadar çok şey var ki
mesela
-sen-
yazabilirim
mesela
-ben- yazabilirim
ya da
-biz- yazabilirim
yok yok
biz yazmayayım
-sen- yoksun
-ben-
martılarımla
-biz- oldum
-ben-
ve
martılarım
ama dur
-ben-
ve
martılarım
yine
-sen-siz
olamayız
yine
-biz-...

inadına ben...

inadına yarını
umutla karşılayacağım
yine sen
ve
martılarım
biraz kırlangıçlarım
biraz da karıncalarım
ve
en son ben
inatçı...

istanbul ve sevgili...

ayrılık insana değişik alışkanlıklar edindiriyor...
mesela sigara yada sevgiliyle paylaştığın şarkıları dinlemeden uyumamak biraz da onu düşünmeden bir günü geçirmek yokluğuna kendini alıştırmak gece saatlerce dışarıda tek başına gezmek ama yinede her yere sevgiliyle gitmek
çok uzaklara yalnız başına
kaçmak
korktuğun istanbul'dan
o'na rastlarım diye...

zaman...

gün geçiyor
zamana akıttık sevdayı
bırakalım da kendi şekillensin
ölümse ölüm
sevdaysa sevda
elbet geçeriz engelleri
elbet bitiririz
ama
en güzeli
seninle olmak
ve
seni
seninleyken yaşamak...

istanbul'a...

ah istanbul
kaç
sevda
taşıdı
yüreğin
kimi
kavuşturdun
sevgiliye
yada
bir
gece
bile
acıtmadın
kimsenin
canını
peki
şimdi
kaç
sevgiliyi
ayıracaksın
lanet
olası
istanbul...

26 Eylül 2008 Cuma

adı aşk...

uçsuz bucaksın bir nehre dalalım seninle
sevdiğim
o uzaklara gidelim
kimse dokunmasın bize
kimse bulmasın
kimse duymasın sesimizi
sessizce gidelim
bağıra çağıra söyleriz uzaklarda türkümüzü
kulağımıza fısıldarız sevdamızı
çünkü bunun ADI AŞK...

giderken...

gitmekti aslında zor olan
bir parça yalnızlık ellerimdeki
cebime zulaladığım yalnızlığı çıkardım
şafaklarında tutuşturmak için
son defa bakmak vardı gözlerine
terk ederken istanbulu
olmadı
yapamadım
sen yarınlara kucak açtığında
ben gittim senden
yüreğinin köşkünden taşınıyorum
en sonunda
alaca karanlıkta yürümek vardı
ellerinden tutup
güneşi son ışıklarıyla uğurlamak
o uzak ülkemize
bir damla gözyaşıyla yıkıyorum
bütün dünyamı
ama
yine de
sen
son noktası olacaksın
uzayıp giden sancılarımın
öylesine bakarken arkamdan
son defa döneceğim arkama
ellerine son defa dokunacağım
unutmamak için sıcaklığını...

İtiraf

ağlamak istiyorum artık.. ağzıma kadar gelen delice sözleri haykırmak.. elvermiyor gururum tekrar haykırmaya seni..
lanet okuyorum her geçen yanlızlığıma..
serde var ya erkeklik.. itiraf etmeliyim özledim seni gerçekten..
itiraf etmeliyim seviyorum hala seni..
anlayamıyorum ne seni ne kendimi? bu hale nasıl geldik..
bitiremediğim, terkedemediğim lanet olası bir aşksın..
adın bile hala titretirken içimi nasıl olurda beni sensiz bırakıp gidebilirim?
söyle nasıl terkedebilirim seni?
her anıma lanet her günüme hakaret oldun artık.
gel diyemiyorum.. gel..
gel.. gel.. gel..
şu an aklımdan geçenlerdin,

hep aklımdaydın..

kalemimdin, kağıdımdın,

sensiz geçen saniyelere hakaretim

Sen

şu an aklımdan geçenlerdin,
hep aklımdaydın..
kalemimdin, kağıdımdın,
sensiz geçen saniyelere hakaret ederim
düşüncelere dalmadan aldığım son nefesimdin
ne seni söylerim, ne de sensiz söyleyebilirim..
kalbimdeki kuş tüyü,
aklımdaki kanatlarım
uçan giden aklımdan
geriye kalanda
bir tek
sendin
sen..

tanrının ilk yarattığı aşktın...

şehrimde saklı yalnızlığım
uzunca yıllardır
kimse duymadan dokunmadan
öylece sancılı
çokca zaman oldu sevmeyeli seni
öylece sessiz sedasız acım
öylece ağlamaklı
bir parça can sızısı ellerimde
cebimde biraz gözyaşı
yeditepeli şehirde saklı hasretim
eski tarihlerde yaşadım ben seni
ademle havvadan da önce
tanrının ilk yazdığı aşkın ismiydin sen
ilk beni bildiğim
ilk ayrılığım
ilk acım özlemim
ilk yangınım
lavlarin ortasında kalmışcasına
tek sevilen oldun
en kolay gözyaşım
son nefesim...

Aşk

Sarıldım şafağa, seninle gelen ilahi kokusuyla,
Bir ten olduk, sıcaklığında kavrulduk..
Yıkılan dünyalarda, temellere kurulduk,
Tekrar bağlandık sarmaşık gibi.. Birbirimize..

Yanlızlık Nasıl Bir Meret ki; Hem Onunla Hem Onsuz da Yaşanmıyor..

Devrimci Türküsü

Hiç bitmeyen inacımızın kırık kanadını;
Tükenmeyen umut örtüsüyle onadık...
Sardık bir güzel, begonyalara yatırdık,
Ve ardına dönüp giden bir "devrimci türküsü" çağırdık..
* * *
Gereksiz oturmadık kaldırım kenarlarına,
Ağaran gün yüzüne nazaran; gündük, güldük..
Beyaz güvercin.. Uçuruverdik..
Kırık kanadında "devrimci türküsü" ile..
* * *
Aksini dinledik nakaratlarımızın,
Vururken dağların yamaçlarına;
Usanmadık, asıldık, tükenmedik, vurulduk,
Uzun bir "devrimci türküsü" idik dudaklarda..
Ama yanlız, Ama Ölü, Ama Sevdalı...

umutsuz yolculukların kalp atışı...

çok uzaklara baktım
unutulmayacak düşler gibiydi
sancı doluydu hepsi
bir ağıt oldu önce
yırtılırcasına bileklerim
kan içinde
acı içinde
sevda içinde
parçalanırcasına ciğerlerim
unutulacaksın sende ey sevgili
uzaklarda kalacaksın
yeni bir sevdaya yelken açacaksın
umarsızca
umutsuzca
duyarsızca
gideceksin ey sevgili
bir daha dönmeyeceksin
ve bende seninle...

Sevgimin İnadı..

Ne kadar oldu artık bilmiyorum.. Saymadım senden sonra geçen zamanı.. Ne günler ne geceler tat vermiyor senin kolların olmadan boynumda.. Ölüm bile korkutmuyor yanlızlığın varken.. Üşüyorum üşüyorum.. Karanlık çöküyor kurtulamıyorum.. Daralıyorum..
Gel desem ne değişecek ki yada benim ol desem biliyorum uzaktasın belki hep uzakta kalacaksın... Arabesk olduk değilmi hep?
Sitem oldu ayrılıklar, hasrete dönüştü sevdan.. Çekemezken yanlızlığı birde dayanılmaz acısı.. Yokluğunun.. Yanlızlık ve yokluk dedim..
Ayrılırken birini bile almadın yanına.. Ayrılırken bir veda bile, bir sevda bile veremedim..
Ayrılamadık birtanem..

İnatla seveceğim seni...

Birşeyler Birşeylerden..

" her anım herşeyim seninle, sensiz hissedemiyorum duyamıyorum...
bir görsem bir kere dokunsam hayat olursun bana...
ama biliyorum yine uzaktasın. özlediğimsin. özlediğim,
peri masalındaki hayallerimin prensesisin...
seni çok seviyorum bitanemsin... "
Bazen bu kelimelere muhtaç kalırız ya o anki hislere tercüman olmak için ama ne gariptir ki ağzımızdan çıkmaz, çıkamaz...
Ne olur dön dersiniz, kabullenmek istemezsiniz ayrılığı. Alıştıklarınızı bir anda uzakta görmek bir daha kavuşamamak hissini yaşamak...
Ne kadar zordur değilmi?
Ama sanırım bunları değilde artık o yüreğimde boşluğu düşünüyorum nasıl dolduracağımı...

bırak boş kalsın...

Veremediğim Ayrılık Mektuplarım.. (1)

Aslında insan terkedilince yaşamı pek de uzun boylu değişmiyormuş...
Bunu da sayende öğrenmiş oldum sağol..!
Sen gidince, doğruyu söylemek gerekirse fazla karışmadı aklım. Bir iki kere gözlüğümü kaybedip buldum. Gelen mektuplar, davetiyeler... Hiçbirini merak edip açmadım. Günün her saatinde gerekli gereksiz bir sürü çekmece yerleştirip durdum, bozdum..!
Elime geçen herşeyi inceledim ama okumadım.
Geçiyor günler, büyütülecek birşey değilmiş ayrılık.! Bayağı olmuş be...!
İnsanlar şehirleri, bazen doğdukları büyüdükleri ülkeleri terkediyorlar. Geride kalıyor boş evler, hüzünlü boş evler...
Bavullara sığdırdıkları anılarıyla . Başka bir yerde yeniden başlayıp, banamısın demiyorlar... Benimki de ne ki? Sıradan bir ayrılık, kopuş, terkediliş, ne dersen de..!
Sürgün ayrılıklar gibi değil; aşk ayrılıkları gözümün bebeği sensiz de pek ala yürüyor hayat tıkır tıkır...!
İnsan özlemiyor değil tabi. Alışkanlık aşktan farklı bir illet..!
Akşam yemekleri, buluşma heyecanlarımız, beraberlikler, sarılıp uyumalar...
Güzel başlayıp; birbirimize girdiğimiz, seni seviyorum dedğimide sazan gibi atlayıp itiraz ettiğin ve kavga çıkardığın gecelerde; artık ne sen ne de ben esiyoruz, Anladım...!
Sıkıntı elimde ki kağıt kalemle akıp gidiyor. Çoğu kez elimde kağıt kalem uyuya kalıyorum sensiz, ayrılıkla...
Geçenlerde sahaflardan uçuk mavi ciltli bir kitap aldım. Sırf cildinin rengi güzel diye aldım. Bir serüven kitabı...
Mavi ciltli kitabın ilk sayfasında "Asuman'a" yazıyordu. Okuyabildiğim kadarıyla imzası "Mehmet", Tarih "1937"...
Demek Mehmet Asuman'a bu kitabı 1937 armağan etmiş. Sende bende doğmamaıştık o sıralarda...
Derken kitabın sayfalarının arasından kurutulmuş bir çiçek düştü. Uzun süredir kimseden çiçek almıyorum ya(!) heyecanlandım...
1937'den bir çiçek avuçlarımda, korkuyorum toz oalcak diye... Hemen ait olduğu sayfaya yerleştirdim.
70 yıldır bu iki sayfa çiçeği korumuştu...
Mavi ciltli bir kitapta bu iki sayfa 70 yıldır muhtemelen Mehmet'in Asuman'a verdiği çiçeği kucaklamış. Kitaplar sığınmış çiçekler..! Aşk da sığınmazmı kitaplara sözlere?
İstedim ki birgün seninde bana verdiğin bir kitapta arasında kalmış bir çiçeği bizden sonra birileri bulsun ve anlasınlar ki birbirimizi ne çok sevdiğimizi...
İsterdim ki aşkımız geride kalmasın. Gitsin geleceğe kuru bir çiçekle...
Anladım ki ayrılıklar da; geride kalan gidenin yerine ne koyacağını arıyor hep. İşin zor yanıda bu ya...!
Senin yerine kurutulmuş bir çiçek koyabilseydim...
Kitabı bıraktım, senin yerine ne koyacağımın peşindeyim artık.
Dün gece yoln başında ki ağaca gittim. Sarıldım ağaca sen sanıp saatlerce sarmaş dolaş kaldık sandım.
Senin yerine gece ağacını koydum sandım...


Senin yerine kendimi
Senin aşkın gideceğine benim hayatım gitsin diye
Senin aşkına benim hayatım
HATUNUM' A

izmir'deyken sen istanbul yanar...

senin olduğun şehirde seni görememek
sana sarılamamak
en büyük acı benim için
biliyorum
ayrılıklar insanlar için
sevmek
hesaplamadan
karşılık beklemeden sevmek
ve
en zor olanı
ayrılık
sevdiğini bile bile
sevgilinin seni terk etmesi
ne diyebilirsin ki
''geri dön''
demek mi
dönmeyeceğini bildiğin halde
ya da ne bileyim
sev
demek mi
o
seni unutmayı seçmişken
belki biraz umut
biraz inanç
biraz ışık görmek
belki de
imkansız olduğunu bilmek
ne kadar acı olabilir ki
bi sevgi
keskin lacivert gibi mi
yoksa
bir güne sığmayacak kadar büyük bir hayatı yaşamak mı
kelebek gibi
yok yok
hiç birisi değil
terk edilmenin acısını anlatacak tek cümle
''YANIMDA KALMAYI BAŞARABİLSEYDİN KEŞKE''
olurdu sanırım
git
arkana bakma
korkuyorum
gözlerin değerse gözlerime
unutamam
git
arkana bakma
korkuyorum
gözlerin değerse gözlerime
yanarım
git
arkana bakma
korkuyorum
gözlerin değerse gözlerime
çığlık olurum
git
korkuyorum
ya ağlarsam
git
korkuyorum
ya düşünerek uyursam gamzelerini
git
korkuyorum
kalmasın kokun üzerimde
git
korkuyorum sessizce
git
korkularımı yaşıyorum
git
en çok
seni unutamamaktan korkuyorum
git-sen-de
gitme-sen-de
onlar gibi
gitme
korkularım yaklaşmasın
gitme
ağlamayayım
gitme
yanmayayım
gitme
çığlık olmasın korkum
gitme
korkularım gelmesin
gitme
sana çok ihtiyacım var...

çocuklarımıza...

koş bugün çocuk
koş
durmadan yorulmadan
nefes almadan
gün senin günün
çiçekler topla kırdan
kapalı kalmasın dünyan
gönlünce eğlen
zincirler acıtmasın bileklerini
tıngırtısıyla dans et
koş sevdaya çocuk
korkma
yılma acısının karşısında
bir nebzede olsa utanma
sevda utanmak için değil çocuk
sal yelkenlerini
tutuyorum ellerinden merak etme
üzülme geçsin zaman kandince
sen bugünü yaşa
yaşa ki
yarın çok geç olmasın çocuk
affetme sakın geçmişi
sorgula
yargıla mahkemende
idama mahkum et dünü
koş bugün çocuk
ya onları öldür
ya sen nefes alma
ama
tutun inatla kavgana çocuk
sarıl inandıklarına
ölmenin sebebi olsun onlar
yinede ölecek kadar çok sev yaşamayı...
hoşçakal çocuk
yarın birlikte olacağız...

Sessiz Sensizlik

Ne ayrılıklar ne hastalıklar ne de ölümlerdir insana sevdiğinin uzakta olupta ona kavusamanın verdiği derin sessizlik kadar acı vermiyor anladım bunu...
Kavuşmak zor değil belki de istersek yaparız ama yapamamak isteyipte yapamamak evet sıkıntı yaratan da budur...
Bazıları hasret diyor buna bazıları özlem herneyse artık ama ben artık adını "sessiz sensizlik" koydum ve bıraktım alıştım artık...

yarım kalmışlığımla...

sustum
bugün hiç olmadığım kadar sessizdim bu defa
uzunca düşündüm yine seni
tüm halini
gözyaşların geldi gözlerimin önüne
her akan damlada silindiğimin farkına varmadan
sildim gözlerini
usulca sokuldu ayrılık
aramıza girdi korkmadan
canımı yakacağını bile bile
birşey diyemedim
gidecektin sonuçta
saldım kendimi uzun zamandır
saçım sakalım birbirine karışmış
aynaya bakınca fark ettim
ne kadar zaman geçtiğini anca o an anladım gidişinin üstünden
kızıla boyadım bütün hayallerimi
umudumu bile yitirdim artık
gelmeyeceğini biliyorum en azından
bu onbirinci mevsim oldu
sensiz geçirdiğim onbir mevsim
umutlarımı büyüttüm
ama olmadı işte
sen yoksun
onbir koskoca mevsim
otuziki ay
her günü işkence gibi
her günü yanan birer alev topu
her günü yarım yamalak ben...

Sitem

Bir soluk nefes aralığı gibi dar hayatlar,
Anlamı olmayan kafiyelerde aranılan hayaller,
Işıksız sokağında o kısacık hayatın,
Gözlerini kısıp karanlığa bir kesik atmalısın..
Sensiz, bensiz, kimsesiz olmaya aday,
Yanlızken soğuyan ruhumu seven bir nekrofiliyak..
Ne anlatabilirim bendeki bu boşluğu,
Ne anlayabilirim sendeki bu bensizliği..
İlkini kaybetmişken zamanımın; ilkim olmalısın,
Aydınlanmalı daralan hayallerim anlamalısın..
Bakarken duvarın ardından karanlık gözlerle,

Gidişin ne kadar koydu..

Düşündümde sana tam olarak sarılamadım da..

İçimde tutuşan bir ukte bu!

Belkide değil..?

Adını koyamadığım, belli belirsiz sıkıntılar doldu yerine..

Tekrar seni koymak istedim..

Soğumuştu bir kere, Sen en sıcak köşesine layıktın..

Lakin bir kere soğudu bu yürek;

Neresine kimi koyacağımı şaşırdım..

Ağlamadım Ardından..

Bakarken duvarın ardından karanlık gözlerle,
Gidişin ne kadar koydu..
Düşündümde sana tam olarak sarılamadım da..
İçimde tutuşan bir ukte bu!
Belkide değil..?
Adını koyamadığım, belli belirsiz sıkıntılar doldu yerine..
Tekrar seni koymak istedim..
Soğumuştu bir kere, Sen en sıcak köşesine layıktın..
Lakin bir kere soğudu bu yürek;
Neresine kimi koyacağımı şaşırdım..

dosta...

unutulmuş bir selam bile
dost gitmiş uzaklara
yarına bile gülmüyor
dost uzat elini
dokun yarama
melhem olsun sıcaklığın
dost dokun yarama
yaramı sarsın yüreğin
dost dokun yarama
unutma beni asla...

yok oluşumun teması...

öfkemde bir parça yıkılışsın
dünyamın en karanlık noktalarında
ufka açılan kapılarımın
pas tutmuş kilitlerindeki tıngırtıydı
alnındaki günışığı parıltısı gibi akan yaşların
yaktığı derindeki
ince ama acı sızıların
yangınıyla dağılan bulutlarımın yağmurlarıyla
toprağa hayat verirken sancısı canımın
damarlarımda
damla damla ilerleyen kanıma karışan
zehirdin aslında
usulca sokulmak varken
hayatın
tüm noksanlarına karşı savaştığım mevzilerimde
dağılışıydın karanlık ordularımın kılıcındaki
parıltı gibi dökülürken
yalnızlığa akan sessizliğim
sensizliğimle
yaradılışımı yok edişimdin aslında...

özlemin yangın dolu gecesi...

saçlarında savur ömrümü ey melek
özümsenmiş yalanlarımın
yıkılışını başlat
kirlenmiş dünyaya sardığım öfkeli bitişlerin
kapanış perdelerinde
dökülürken gökyüzüne astığım yıldızlar
sen
dileklerimin saflığı kadar
beyaz kalmayı unuttuğun
karanlık ezgili şarkılarda arama
benliğini sarıp sarmala
öfkeli bakışlarınla
kilitlediğin bir tutam özlemi
ve
yıkılsın bütün istanbul
sen koynuma girdiğinde
yıkılsın
yalanlarla çevrilmiş karanlıklar diyarı
kimseye sorma
umutsuzca başa aldığım ömrüme
bir adım uzakta durduğun
uzunca boylu sevdayla
astığım darağacındaki özlemlerimin parçasıydın
usulca giderken...