27 Eylül 2008 Cumartesi

Veremediğim ayrılık mektuplarım (2)

Ardından çok düşündüm, boş vaktim çok oldu.. Ardından; giderken bıraktıklarına kafa patlattım. Kilo verdim, 7, belkide 8 kilo..
Her ne kadar üzüldüğümü belli etmek istemesem de, içten içe parçalanıyordum, dağılıyordum..
Aslında; detaylı düşündüm de, aklımda bıraktığın izlerden; net olarak bir tasavvur çıkaramıyorum..Sadece mutlu anlarımız kalmış. Benlik korunma mekanizmasıymış bu, bir kitapta okudum..
Geceleri daha fazla düşer oldun aklıma, daha ağlamaklı gibiyim sanki, daha acıklı bir durumdayım sanki..
Unuttum terkedildiğimi yalnızlığıma, ayrıldığımızı unuttum.. Kendime yalanlar söylüyorum.. Yüzüm yine gülüyor, yine gülebiliyorum.. Yanlız geceleri farkettim ne kadar yalnız olduğumu..
Ah o değilmidir; insanın içine oturan, alıştıklarını bir anda, bir kenara koymak..?
Mehtaplar bile sensiz daha soluk sanki, ayışığı bile aydınlatmıyor, geceler daha karanlık..
Söyle ben ne yapayım? Gecelerim.. Yanlız.. Karanlık..

Ne diyebilirim ki..?

İsyan günlerimde umuttun..
Aşkım, sevdam bütün sıfatlarımdın,
Adını koyamadığım yazımdın,
Erinip gidemediğim mezarımdın,
Doğum günüm, mutlu dünüm, ölümümdün,
Ve sen bunları bilerek gittin..
Ne diyebilirim..

Umut..!

Gelecek yarınlarda umutlu bakışların
Gözlerinin anlattığı sevdaların
Bakıp da kıyamadığın dı belki..
Umut taşıyan gözlerinin içinde
Yanıp sönen yarınlar
Ver onları bana dostum!
Ver ki yanalım yarınlara
Aydınlansın umutlarımız..

Aşk Arabeskmidir?

Şuursuzca yazdım seni,
Duvarlara, kağıtlara..
Kalbimdeki yazını,
Yine de silemedim
Hiç silemedim..

Gittin..

Artık ne yüzün kaldı, ne hüznün..
Gülüşün kayboldu, verdiği hislerinin..
Acın kaldı, gamın kaldı, boş kaldı,
Yanlızda güzel anların veyahut
Olduğun zamanların..
Bedenin kayboldu..
Ruhun kaldı.

Terket !

Yanlızlığa oynar yüzler,
Unutur aşkı, unutur sevgiyi..
Gelişigüzeldir.. Terkedilir..
O anda bile yanlızlık söylenir.
Bırakıp da yanlız olmak gibi..

gözyaşımın faturası..

neydi beni bu kadar acıtıp da zevk alan?
neydi beni bende bu kadar yalnız koyup seyreden?
özümde ruhum, ruhumda yalnızlık seyrederken,
ne sensiz yaşayabildim, ne de seninle yanlız olabildim
yanımda olsaydın da ağlasaydım
yanımda olsaydın da gülebilseydim..
bilirim artık yoksun, yoksunluğunun krizindeyim..
sensiz ağlayan ruhuma yabancıyım
sensiz, sensizliğe düşmanım
ki sende değeri varmı gözyaşımın?

aldattıktan sonra...

sana olan sevgim ağır geldi
yüreğim kaldıramadı
kendimi
başkalarıyla avuttum
o zaman da
seni kaybettim
ve
şimdi ne sende
ne de kendimde buluyorum kendimi
artık ölüme daha da yakınım
''seni kendimden geçip sevdim''
demiştim
şimdi
senin için
ölüyorum...

giderken...

sakın gelme
sensizliğe alıştım çünkü
hayatımı düzeltiyorum
senden arta kalanları
sabahları çağırıyorum
ne geceler sildim bu şekilde
karanlığıma aydınlık olmadın
bari bırak beni de
sensiz
gündoğumu yaratayım kendime
yeni ufuklar
yeni yarınlar
nedense hep uzaktın
yanımdayken bile
sensiz bıraktın
karanlıklara hediye ettin
emsalsiz aşkımı
nerdesin
nerde o büyük aşkın
herkes kıskanırken aşkımızı
terk etmek miydi
payımıza düşen
bu muydu bizi
diğerlerinden ayrı kılan
bu muydu
ikimize yetecek aşkın
karanlıkta haykırdım
rüzgara fısıldadım
seni sevdiğimi
biliyordum
sana ulaşamayacaktım
ve ben hep sensiz olacaktım
rüyalarıma bıraktım artık
hayallerime gömdüm seni
ne seninleyim
ne de
kahve gözlerin var yanımda
üzülme
ben sevgime sustum
seni ölüm gibi özlesemde...

ölüme giderken...

istanbul soğuk
sensiz daha da zor
kıvılcım kalmadı
tutuşsa
yaksa beni
can içinde kalsam
kanların
yüreğime dokunan yok
ölüm içinde kalsam
sessiz
bir kerelik nefes yok
karadenizde boğulsam
sensiz
dünde bekleyen yok
bugünde yolcu kalmadı...

iiki tanıdım seni:)...

komikti aslında o gün
sen yanlış bir rastlantıydın
yanlış tanışmamdın benim
gülüp geçseydim
bu kadar acı olmazdı
hayatımda
sen varlığını hissettirdin
yok saymam gerekirken seni
şimdi ise
sensizliği ödüyorum gecelere
her defasında
sana uyuyorum uykularımı
gelmen zor belkide artık...

gitme...

gittin ya
daha da karanlık gecelerim
gittin ya
ışık uğramıyor günlerime
ne olurdu affetseydin
bir parçamı alıp gitmek yerine...

sensizlik...

uzatıyorum sensizliği
zamanı olabildiğince hızlı
kırlangıçlar gelecek
ve sen
hava gitgide soğuyor
iliklerime
hatta parmak uçlarıma kadar
işliyor sensizlik
dün seni gördüm rüyamda
kucağını açmış
gel diyordun
gel ve sar beni
yüreğinde sakla sonsuza dek
bırakıp gitme
ölüm gibi
sessiz
soğuk
yalnız
acı
ve
sensiz...

kelebeğin ömründeyiz...

geç kaldık biz
sevmek için
kırıklar kaldı
belki tamiri yapılır
ama zor
artık dönüşü yok
bu son günü gibi kelebeğin
ilk ve son günü gibi...

senin başarın(!)

yadırgamadım gidişini
aksine
alıştım sensiz baharları yaşamaya
kim alır seni yüreğine
kim sever bilmem
ben gidiyorum
boynum bükük değil
ben elimden geleni yaptım
bu oyunda yenilen sen oldun
kalsaydın benimle
martılarla sende dost olurdun
sende
kırlangıçların kanatlarıyla uçardın
karıncanın yüreğinde arardın
küçücük yüreğindeki
o
büyük sevgiyi
ama olmadı
sen yenildin
mutlu ol başarısızlığınla...

:):):)...

hep aynıydı sözler
hepsi birbirinin benzeri
kulak asma hiç birine
sana söylenmeyen
tek sözü söylüyorum
sana tapıyorum...

zamana yayıyorum seni...

tarihe düştüm sensizliği
saat tıkırtıları arasında geçiyor artık
her an
tik...
tak...
tik...
tak...
daha kısa sensizlik
ileri aldım saati
daha doğrusu
seni...

birgün...

yalnızlık mı girdi içine yine
çok ağır oluyor değil mi
anlatamadım bende sana
yalnız kaldığım geceleri
karanlığa anlattım en son
yine tutamadım içimde
seni ve yalnızlığı
tüketiyorum hayatımdaki bütün solukları
sana
daha çabuk kavuşabilmek için
uzatmıyorum geceleri
yine yarımım
yine yalnızım
yine sensizim
ama birgün...

sensiz gidiyorum...

biliyorum
önce soğuyacak bedenim
ardından nefesim kesilecek
ve son olarak gözlerim
yarı aralı bir şekilde
yinede sen olmayacaksın
yanımda
biliyorum
sabahımda sensiz kalacak
gecelerim gibi
gözümdeki yaşta kuruyacak birgün
yapraklarım
sonbahara hazır olmayacak
ve
yine sen olmayacaksın yanımda...

seninle birlikte olmak yeter...

hangi sevda bitmemiş ki
yarım kalanlarla
gün olur
açılır kapılar sonuna kadar
üzülme
üzülme ey yar
filiz verir bütün ağaçlar
dağlardan getiririz berrak suları
günümüzü yaşarız doyana
karanfiller dağıtırız denizlerde
kırlangıçlarla uçarız
en göklerde
üzülme ey yar
ağlarız birlikte
sarılıp sımsıkıya sessizce
gizli
saklı
sır dolu
gözyaşlarımızı sileriz birbirimizin
ölüm dediğin nedir ki
onuda yaşarız birlikte
hangi hasret bitmemiş ki
çocuğun gözyaşlarında...

sensiz ben...

sıkıldım artık
yarınları kovalamaktan
düşlerimde yarım kaldı
sana hasret düşlerim
kıvılcımımı da yitirdim
yarınlara olan umutlarımda gitti
dünde kaldım
az gibi
çok gibi
ölüm verdim adına
sayfalarınıda yırttım ömrümün
denizine hasret şarkılarım
gün gibi yalnız
aslında benim gibi
uzaklarda aradım sesini
ömrümün ufuklarında...

sensiz...

hayatımın yaprak dökümündeyim
sen yoksun
ve
ölümün ensesindeyim beş mevsimdir
her sayfası
köşe bucak
sen
yazıyor
ve biliyorum ki
sen bu akşamda
gel-me-ye-cek-sin
ve biliyorum ki
ben
sensiz...

yine biz...

yazılacak o kadar çok şey var ki
mesela
-sen-
yazabilirim
mesela
-ben- yazabilirim
ya da
-biz- yazabilirim
yok yok
biz yazmayayım
-sen- yoksun
-ben-
martılarımla
-biz- oldum
-ben-
ve
martılarım
ama dur
-ben-
ve
martılarım
yine
-sen-siz
olamayız
yine
-biz-...

inadına ben...

inadına yarını
umutla karşılayacağım
yine sen
ve
martılarım
biraz kırlangıçlarım
biraz da karıncalarım
ve
en son ben
inatçı...

istanbul ve sevgili...

ayrılık insana değişik alışkanlıklar edindiriyor...
mesela sigara yada sevgiliyle paylaştığın şarkıları dinlemeden uyumamak biraz da onu düşünmeden bir günü geçirmek yokluğuna kendini alıştırmak gece saatlerce dışarıda tek başına gezmek ama yinede her yere sevgiliyle gitmek
çok uzaklara yalnız başına
kaçmak
korktuğun istanbul'dan
o'na rastlarım diye...

zaman...

gün geçiyor
zamana akıttık sevdayı
bırakalım da kendi şekillensin
ölümse ölüm
sevdaysa sevda
elbet geçeriz engelleri
elbet bitiririz
ama
en güzeli
seninle olmak
ve
seni
seninleyken yaşamak...

istanbul'a...

ah istanbul
kaç
sevda
taşıdı
yüreğin
kimi
kavuşturdun
sevgiliye
yada
bir
gece
bile
acıtmadın
kimsenin
canını
peki
şimdi
kaç
sevgiliyi
ayıracaksın
lanet
olası
istanbul...

26 Eylül 2008 Cuma

adı aşk...

uçsuz bucaksın bir nehre dalalım seninle
sevdiğim
o uzaklara gidelim
kimse dokunmasın bize
kimse bulmasın
kimse duymasın sesimizi
sessizce gidelim
bağıra çağıra söyleriz uzaklarda türkümüzü
kulağımıza fısıldarız sevdamızı
çünkü bunun ADI AŞK...

giderken...

gitmekti aslında zor olan
bir parça yalnızlık ellerimdeki
cebime zulaladığım yalnızlığı çıkardım
şafaklarında tutuşturmak için
son defa bakmak vardı gözlerine
terk ederken istanbulu
olmadı
yapamadım
sen yarınlara kucak açtığında
ben gittim senden
yüreğinin köşkünden taşınıyorum
en sonunda
alaca karanlıkta yürümek vardı
ellerinden tutup
güneşi son ışıklarıyla uğurlamak
o uzak ülkemize
bir damla gözyaşıyla yıkıyorum
bütün dünyamı
ama
yine de
sen
son noktası olacaksın
uzayıp giden sancılarımın
öylesine bakarken arkamdan
son defa döneceğim arkama
ellerine son defa dokunacağım
unutmamak için sıcaklığını...

İtiraf

ağlamak istiyorum artık.. ağzıma kadar gelen delice sözleri haykırmak.. elvermiyor gururum tekrar haykırmaya seni..
lanet okuyorum her geçen yanlızlığıma..
serde var ya erkeklik.. itiraf etmeliyim özledim seni gerçekten..
itiraf etmeliyim seviyorum hala seni..
anlayamıyorum ne seni ne kendimi? bu hale nasıl geldik..
bitiremediğim, terkedemediğim lanet olası bir aşksın..
adın bile hala titretirken içimi nasıl olurda beni sensiz bırakıp gidebilirim?
söyle nasıl terkedebilirim seni?
her anıma lanet her günüme hakaret oldun artık.
gel diyemiyorum.. gel..
gel.. gel.. gel..
şu an aklımdan geçenlerdin,

hep aklımdaydın..

kalemimdin, kağıdımdın,

sensiz geçen saniyelere hakaretim

Sen

şu an aklımdan geçenlerdin,
hep aklımdaydın..
kalemimdin, kağıdımdın,
sensiz geçen saniyelere hakaret ederim
düşüncelere dalmadan aldığım son nefesimdin
ne seni söylerim, ne de sensiz söyleyebilirim..
kalbimdeki kuş tüyü,
aklımdaki kanatlarım
uçan giden aklımdan
geriye kalanda
bir tek
sendin
sen..

tanrının ilk yarattığı aşktın...

şehrimde saklı yalnızlığım
uzunca yıllardır
kimse duymadan dokunmadan
öylece sancılı
çokca zaman oldu sevmeyeli seni
öylece sessiz sedasız acım
öylece ağlamaklı
bir parça can sızısı ellerimde
cebimde biraz gözyaşı
yeditepeli şehirde saklı hasretim
eski tarihlerde yaşadım ben seni
ademle havvadan da önce
tanrının ilk yazdığı aşkın ismiydin sen
ilk beni bildiğim
ilk ayrılığım
ilk acım özlemim
ilk yangınım
lavlarin ortasında kalmışcasına
tek sevilen oldun
en kolay gözyaşım
son nefesim...

Aşk

Sarıldım şafağa, seninle gelen ilahi kokusuyla,
Bir ten olduk, sıcaklığında kavrulduk..
Yıkılan dünyalarda, temellere kurulduk,
Tekrar bağlandık sarmaşık gibi.. Birbirimize..

Yanlızlık Nasıl Bir Meret ki; Hem Onunla Hem Onsuz da Yaşanmıyor..

Devrimci Türküsü

Hiç bitmeyen inacımızın kırık kanadını;
Tükenmeyen umut örtüsüyle onadık...
Sardık bir güzel, begonyalara yatırdık,
Ve ardına dönüp giden bir "devrimci türküsü" çağırdık..
* * *
Gereksiz oturmadık kaldırım kenarlarına,
Ağaran gün yüzüne nazaran; gündük, güldük..
Beyaz güvercin.. Uçuruverdik..
Kırık kanadında "devrimci türküsü" ile..
* * *
Aksini dinledik nakaratlarımızın,
Vururken dağların yamaçlarına;
Usanmadık, asıldık, tükenmedik, vurulduk,
Uzun bir "devrimci türküsü" idik dudaklarda..
Ama yanlız, Ama Ölü, Ama Sevdalı...

umutsuz yolculukların kalp atışı...

çok uzaklara baktım
unutulmayacak düşler gibiydi
sancı doluydu hepsi
bir ağıt oldu önce
yırtılırcasına bileklerim
kan içinde
acı içinde
sevda içinde
parçalanırcasına ciğerlerim
unutulacaksın sende ey sevgili
uzaklarda kalacaksın
yeni bir sevdaya yelken açacaksın
umarsızca
umutsuzca
duyarsızca
gideceksin ey sevgili
bir daha dönmeyeceksin
ve bende seninle...

Sevgimin İnadı..

Ne kadar oldu artık bilmiyorum.. Saymadım senden sonra geçen zamanı.. Ne günler ne geceler tat vermiyor senin kolların olmadan boynumda.. Ölüm bile korkutmuyor yanlızlığın varken.. Üşüyorum üşüyorum.. Karanlık çöküyor kurtulamıyorum.. Daralıyorum..
Gel desem ne değişecek ki yada benim ol desem biliyorum uzaktasın belki hep uzakta kalacaksın... Arabesk olduk değilmi hep?
Sitem oldu ayrılıklar, hasrete dönüştü sevdan.. Çekemezken yanlızlığı birde dayanılmaz acısı.. Yokluğunun.. Yanlızlık ve yokluk dedim..
Ayrılırken birini bile almadın yanına.. Ayrılırken bir veda bile, bir sevda bile veremedim..
Ayrılamadık birtanem..

İnatla seveceğim seni...

Birşeyler Birşeylerden..

" her anım herşeyim seninle, sensiz hissedemiyorum duyamıyorum...
bir görsem bir kere dokunsam hayat olursun bana...
ama biliyorum yine uzaktasın. özlediğimsin. özlediğim,
peri masalındaki hayallerimin prensesisin...
seni çok seviyorum bitanemsin... "
Bazen bu kelimelere muhtaç kalırız ya o anki hislere tercüman olmak için ama ne gariptir ki ağzımızdan çıkmaz, çıkamaz...
Ne olur dön dersiniz, kabullenmek istemezsiniz ayrılığı. Alıştıklarınızı bir anda uzakta görmek bir daha kavuşamamak hissini yaşamak...
Ne kadar zordur değilmi?
Ama sanırım bunları değilde artık o yüreğimde boşluğu düşünüyorum nasıl dolduracağımı...

bırak boş kalsın...

Veremediğim Ayrılık Mektuplarım.. (1)

Aslında insan terkedilince yaşamı pek de uzun boylu değişmiyormuş...
Bunu da sayende öğrenmiş oldum sağol..!
Sen gidince, doğruyu söylemek gerekirse fazla karışmadı aklım. Bir iki kere gözlüğümü kaybedip buldum. Gelen mektuplar, davetiyeler... Hiçbirini merak edip açmadım. Günün her saatinde gerekli gereksiz bir sürü çekmece yerleştirip durdum, bozdum..!
Elime geçen herşeyi inceledim ama okumadım.
Geçiyor günler, büyütülecek birşey değilmiş ayrılık.! Bayağı olmuş be...!
İnsanlar şehirleri, bazen doğdukları büyüdükleri ülkeleri terkediyorlar. Geride kalıyor boş evler, hüzünlü boş evler...
Bavullara sığdırdıkları anılarıyla . Başka bir yerde yeniden başlayıp, banamısın demiyorlar... Benimki de ne ki? Sıradan bir ayrılık, kopuş, terkediliş, ne dersen de..!
Sürgün ayrılıklar gibi değil; aşk ayrılıkları gözümün bebeği sensiz de pek ala yürüyor hayat tıkır tıkır...!
İnsan özlemiyor değil tabi. Alışkanlık aşktan farklı bir illet..!
Akşam yemekleri, buluşma heyecanlarımız, beraberlikler, sarılıp uyumalar...
Güzel başlayıp; birbirimize girdiğimiz, seni seviyorum dedğimide sazan gibi atlayıp itiraz ettiğin ve kavga çıkardığın gecelerde; artık ne sen ne de ben esiyoruz, Anladım...!
Sıkıntı elimde ki kağıt kalemle akıp gidiyor. Çoğu kez elimde kağıt kalem uyuya kalıyorum sensiz, ayrılıkla...
Geçenlerde sahaflardan uçuk mavi ciltli bir kitap aldım. Sırf cildinin rengi güzel diye aldım. Bir serüven kitabı...
Mavi ciltli kitabın ilk sayfasında "Asuman'a" yazıyordu. Okuyabildiğim kadarıyla imzası "Mehmet", Tarih "1937"...
Demek Mehmet Asuman'a bu kitabı 1937 armağan etmiş. Sende bende doğmamaıştık o sıralarda...
Derken kitabın sayfalarının arasından kurutulmuş bir çiçek düştü. Uzun süredir kimseden çiçek almıyorum ya(!) heyecanlandım...
1937'den bir çiçek avuçlarımda, korkuyorum toz oalcak diye... Hemen ait olduğu sayfaya yerleştirdim.
70 yıldır bu iki sayfa çiçeği korumuştu...
Mavi ciltli bir kitapta bu iki sayfa 70 yıldır muhtemelen Mehmet'in Asuman'a verdiği çiçeği kucaklamış. Kitaplar sığınmış çiçekler..! Aşk da sığınmazmı kitaplara sözlere?
İstedim ki birgün seninde bana verdiğin bir kitapta arasında kalmış bir çiçeği bizden sonra birileri bulsun ve anlasınlar ki birbirimizi ne çok sevdiğimizi...
İsterdim ki aşkımız geride kalmasın. Gitsin geleceğe kuru bir çiçekle...
Anladım ki ayrılıklar da; geride kalan gidenin yerine ne koyacağını arıyor hep. İşin zor yanıda bu ya...!
Senin yerine kurutulmuş bir çiçek koyabilseydim...
Kitabı bıraktım, senin yerine ne koyacağımın peşindeyim artık.
Dün gece yoln başında ki ağaca gittim. Sarıldım ağaca sen sanıp saatlerce sarmaş dolaş kaldık sandım.
Senin yerine gece ağacını koydum sandım...


Senin yerine kendimi
Senin aşkın gideceğine benim hayatım gitsin diye
Senin aşkına benim hayatım
HATUNUM' A

izmir'deyken sen istanbul yanar...

senin olduğun şehirde seni görememek
sana sarılamamak
en büyük acı benim için
biliyorum
ayrılıklar insanlar için
sevmek
hesaplamadan
karşılık beklemeden sevmek
ve
en zor olanı
ayrılık
sevdiğini bile bile
sevgilinin seni terk etmesi
ne diyebilirsin ki
''geri dön''
demek mi
dönmeyeceğini bildiğin halde
ya da ne bileyim
sev
demek mi
o
seni unutmayı seçmişken
belki biraz umut
biraz inanç
biraz ışık görmek
belki de
imkansız olduğunu bilmek
ne kadar acı olabilir ki
bi sevgi
keskin lacivert gibi mi
yoksa
bir güne sığmayacak kadar büyük bir hayatı yaşamak mı
kelebek gibi
yok yok
hiç birisi değil
terk edilmenin acısını anlatacak tek cümle
''YANIMDA KALMAYI BAŞARABİLSEYDİN KEŞKE''
olurdu sanırım
git
arkana bakma
korkuyorum
gözlerin değerse gözlerime
unutamam
git
arkana bakma
korkuyorum
gözlerin değerse gözlerime
yanarım
git
arkana bakma
korkuyorum
gözlerin değerse gözlerime
çığlık olurum
git
korkuyorum
ya ağlarsam
git
korkuyorum
ya düşünerek uyursam gamzelerini
git
korkuyorum
kalmasın kokun üzerimde
git
korkuyorum sessizce
git
korkularımı yaşıyorum
git
en çok
seni unutamamaktan korkuyorum
git-sen-de
gitme-sen-de
onlar gibi
gitme
korkularım yaklaşmasın
gitme
ağlamayayım
gitme
yanmayayım
gitme
çığlık olmasın korkum
gitme
korkularım gelmesin
gitme
sana çok ihtiyacım var...

çocuklarımıza...

koş bugün çocuk
koş
durmadan yorulmadan
nefes almadan
gün senin günün
çiçekler topla kırdan
kapalı kalmasın dünyan
gönlünce eğlen
zincirler acıtmasın bileklerini
tıngırtısıyla dans et
koş sevdaya çocuk
korkma
yılma acısının karşısında
bir nebzede olsa utanma
sevda utanmak için değil çocuk
sal yelkenlerini
tutuyorum ellerinden merak etme
üzülme geçsin zaman kandince
sen bugünü yaşa
yaşa ki
yarın çok geç olmasın çocuk
affetme sakın geçmişi
sorgula
yargıla mahkemende
idama mahkum et dünü
koş bugün çocuk
ya onları öldür
ya sen nefes alma
ama
tutun inatla kavgana çocuk
sarıl inandıklarına
ölmenin sebebi olsun onlar
yinede ölecek kadar çok sev yaşamayı...
hoşçakal çocuk
yarın birlikte olacağız...

Sessiz Sensizlik

Ne ayrılıklar ne hastalıklar ne de ölümlerdir insana sevdiğinin uzakta olupta ona kavusamanın verdiği derin sessizlik kadar acı vermiyor anladım bunu...
Kavuşmak zor değil belki de istersek yaparız ama yapamamak isteyipte yapamamak evet sıkıntı yaratan da budur...
Bazıları hasret diyor buna bazıları özlem herneyse artık ama ben artık adını "sessiz sensizlik" koydum ve bıraktım alıştım artık...

yarım kalmışlığımla...

sustum
bugün hiç olmadığım kadar sessizdim bu defa
uzunca düşündüm yine seni
tüm halini
gözyaşların geldi gözlerimin önüne
her akan damlada silindiğimin farkına varmadan
sildim gözlerini
usulca sokuldu ayrılık
aramıza girdi korkmadan
canımı yakacağını bile bile
birşey diyemedim
gidecektin sonuçta
saldım kendimi uzun zamandır
saçım sakalım birbirine karışmış
aynaya bakınca fark ettim
ne kadar zaman geçtiğini anca o an anladım gidişinin üstünden
kızıla boyadım bütün hayallerimi
umudumu bile yitirdim artık
gelmeyeceğini biliyorum en azından
bu onbirinci mevsim oldu
sensiz geçirdiğim onbir mevsim
umutlarımı büyüttüm
ama olmadı işte
sen yoksun
onbir koskoca mevsim
otuziki ay
her günü işkence gibi
her günü yanan birer alev topu
her günü yarım yamalak ben...

Sitem

Bir soluk nefes aralığı gibi dar hayatlar,
Anlamı olmayan kafiyelerde aranılan hayaller,
Işıksız sokağında o kısacık hayatın,
Gözlerini kısıp karanlığa bir kesik atmalısın..
Sensiz, bensiz, kimsesiz olmaya aday,
Yanlızken soğuyan ruhumu seven bir nekrofiliyak..
Ne anlatabilirim bendeki bu boşluğu,
Ne anlayabilirim sendeki bu bensizliği..
İlkini kaybetmişken zamanımın; ilkim olmalısın,
Aydınlanmalı daralan hayallerim anlamalısın..
Bakarken duvarın ardından karanlık gözlerle,

Gidişin ne kadar koydu..

Düşündümde sana tam olarak sarılamadım da..

İçimde tutuşan bir ukte bu!

Belkide değil..?

Adını koyamadığım, belli belirsiz sıkıntılar doldu yerine..

Tekrar seni koymak istedim..

Soğumuştu bir kere, Sen en sıcak köşesine layıktın..

Lakin bir kere soğudu bu yürek;

Neresine kimi koyacağımı şaşırdım..

Ağlamadım Ardından..

Bakarken duvarın ardından karanlık gözlerle,
Gidişin ne kadar koydu..
Düşündümde sana tam olarak sarılamadım da..
İçimde tutuşan bir ukte bu!
Belkide değil..?
Adını koyamadığım, belli belirsiz sıkıntılar doldu yerine..
Tekrar seni koymak istedim..
Soğumuştu bir kere, Sen en sıcak köşesine layıktın..
Lakin bir kere soğudu bu yürek;
Neresine kimi koyacağımı şaşırdım..

dosta...

unutulmuş bir selam bile
dost gitmiş uzaklara
yarına bile gülmüyor
dost uzat elini
dokun yarama
melhem olsun sıcaklığın
dost dokun yarama
yaramı sarsın yüreğin
dost dokun yarama
unutma beni asla...

yok oluşumun teması...

öfkemde bir parça yıkılışsın
dünyamın en karanlık noktalarında
ufka açılan kapılarımın
pas tutmuş kilitlerindeki tıngırtıydı
alnındaki günışığı parıltısı gibi akan yaşların
yaktığı derindeki
ince ama acı sızıların
yangınıyla dağılan bulutlarımın yağmurlarıyla
toprağa hayat verirken sancısı canımın
damarlarımda
damla damla ilerleyen kanıma karışan
zehirdin aslında
usulca sokulmak varken
hayatın
tüm noksanlarına karşı savaştığım mevzilerimde
dağılışıydın karanlık ordularımın kılıcındaki
parıltı gibi dökülürken
yalnızlığa akan sessizliğim
sensizliğimle
yaradılışımı yok edişimdin aslında...

özlemin yangın dolu gecesi...

saçlarında savur ömrümü ey melek
özümsenmiş yalanlarımın
yıkılışını başlat
kirlenmiş dünyaya sardığım öfkeli bitişlerin
kapanış perdelerinde
dökülürken gökyüzüne astığım yıldızlar
sen
dileklerimin saflığı kadar
beyaz kalmayı unuttuğun
karanlık ezgili şarkılarda arama
benliğini sarıp sarmala
öfkeli bakışlarınla
kilitlediğin bir tutam özlemi
ve
yıkılsın bütün istanbul
sen koynuma girdiğinde
yıkılsın
yalanlarla çevrilmiş karanlıklar diyarı
kimseye sorma
umutsuzca başa aldığım ömrüme
bir adım uzakta durduğun
uzunca boylu sevdayla
astığım darağacındaki özlemlerimin parçasıydın
usulca giderken...